Uzunca bir aradan sonra, tarımsal kuruluşlarımızın tanıtımıyla geçirdiğimiz kış aylarının ardından bahara uyanan tabiat ananın Toroslardaki gizemli güzelliğine uzanacağız bu sayımızda. Koca bir kışı umutla, ha bugün, ha yarın yağacak, ovalarımızı berekete boğacak sandığımız rahmete kavuşamadık gitti bu sene. İç Anadolu’da boynu bükük insanlarımız bu yıl o sessiz ama derin ızdırapları unutturacak ilkbaharın yağmur müjdesini metanetini yitirmeden beklemeye devam ediyor. Bunaldığımız bu tedirgin ve kasvetli ortamdan günübirlik de olsa çıkıp, yeni bir Anadolu beldesini tanımak ve yaşadıklarımızı sizlerle paylaşmak adına Derebucak- Çamlık Kasabamızla huzurlarınızdayız.
Derebucak İlçe Müdürlüğümüz aracılığıyla temas kurduğumuz Çamlık Kasabamıza 23 Mart günü vasıl olduğumuzda vakit öğleye yaklaşmıştı. Oldukça uzak bir beldeye gidiyor olsak da yolda hiç sıkılmadan kış boyunca hasret kaldığımız doğaya seyirlik manzaralara kendimizi kaptırmakdan alıkoyamıyorduk. Yol güzergahımızda Beyşehir’e 7-8 km. kala durup, yamaçlardan Anamas Dağı’nın resimlerini çektik. “Kar bu sene nereye yağdı acaba” diye merak ederdim. Anamas’ın bembeyaz zirveleri, koyu yeşil eteklerin üzerinde bir taç gibi duruyor ve muhteşem bir manzara sunuyordu. İlerleyip, Beyşehir’i geçtikten sonra bu defa göl kenarında tekrar durup, maviyi, yeşili ve beyaz örtüsüyle arkada Anamas’ı aynı kareye tekrar resimledik. Göl manzaralarının seyrini yaşayıp, su seviyesinin söylendiği gibi çok düşük olmadığını görünce sevincimizi, moralimizi tazeledik. Çamlık istikametinde sağlı sollu gür ormanlarda yol alıyoruz. Torosların ciğerlerine dalıyoruz hissini veren manzaralar içindeyiz. Bu defa solumuzda Küpe Dağı, sağımızda Akdağ’ın karla kaplı zirveleri bize tepeden bakıyorlar sanki. İşte hastası olduğum doğa manzaralarından bir kesit aktardığım yolumuz, bizi Çamlık’a çıkarmıştı. Eski adı Dalayman olan kasabaya varışımızda bir hayli şaşırdım doğrusu. Bakımlı, düzenli cadde ve sokaklar, temiz- tertipli görüntüsüyle, mimari yapısı düzgün evleriyle şehir havasını andıran güzel bir beldeye geldiğimizi anladık. Yörenin en büyük kasabası olmasına yakışır altyapısıyla, beldenin ortasında her türlü düzenlemelerin düşünülüp yapıldığı küçük bir Alâaddin tepesi modeliyle yaşanılası bir yer. Kasabanın yurtdışında hatırı sayılır oranda çalışanının olduğunu öğrendiğimde halkının kazancını, kültürünü buralara yansıtmış olduğunu anladım. Daha 1987 yılında belediyelik statüsü kazanan kasabanın, bu tarihten önce köy idari yapılanmasıyla yönetildiğini öğrendiğimde; bu güzel belde ve insanına doğrusu haksızlık edildiğini düşündüm. Son sayımda 3570 nüfusun tescil edildiği Çamlık, yöresinde her şeyiyle büyük hatırı sayılır bir belde. Altyapısına, imarına ve yaşanılası bir yerleşim merkezi haline getirilmesine, dün de bugün de emeği geçip hizmet sunanları tebrik ederiz.
Çamlık gezimizde ekibimize ev sahipliği edip, sımsıcak bir konukseverlik sunan Belediye Muhasibi Sayın Fikret Yazar kardeşim başta olmak üzere Başkatip Durmuş Akyel’e ve bütün personele, Derebucak İlçe Müdürümüz özgür Bey’e ayrıca Durmuş Dönmez amcamıza öncelikle buradan teşekkür borcumuzu ifade etmek isterim. Çok keyif aldığım, sıradışı bir gün yaşadığım Çamlık’ta gördüklerimi, yaşadıklarımı bu sayfadan ifade edebilmek benim için bir onur ve sevinç kaynağı olacaktır.
Derebucak İlçemize bağlı olan Çamlık, vilayete 145, ilçeye de 13 km mesafede, geçimini kısmen tarım ve hayvancılıktan sağlamakla beraber yurtdışında çalışanlarıyla ayakta duran bir kasaba denilebilir. “Bunun dışında Çamlık insanının yoğunlaştığı bir iş kolu, bir hizmet sektörü var mı?” diye sorduğumda; Türkiye’deki bütün yüksek gerilim hatlarının tesisinde Çamlıkların imzasının olduğunu öğrendim. Yüksek gerilim işçiliğinin karşılanmasında bu insanların özellikle aranır olduklarını ve kasaba ekonomisine önemli katkılar yaptıklarını tesbit ettik. Bunların dışında değinmem gereken bir konu da, ilkbahar döneminde doğada, özellikle Çamlık ve civarında bolca yetişen çok kıymetli bir mantar türü olan Kuzugöbeği’nin kasaba için önemli oranda katmadeğer yarattığını, bu dönemde bütün halkın dağlarda, arazilerde mantar topladığını ve satıp paraya çevirdiğini öğrendik. Bu mantarın yurtdışında çok kıymetli olduğunu ve ticaretinin merkezinin de Çamlık olduğunu tesbit ettik. İlçe Müdürümüzün bilgisine başvurduğumuzda, kasabanın 40 bin dekar tarım alanının olduğunu, hububat, nohut, kendisine yeter sebze ve meyve üretiminin olduğunu; kültür ırkı ağırlıklı 400 büyükbaş ve keçi ağırlıklı 1200 küçükbaş hayvan varlığına sahip olduğunu, ayrıca 500-600 kovanla arıcılık yapıldığını öğreniyoruz. Eski dönemlerde Çamlık elmasının ünlü olduğunu, farklı tadı ve aromasıyla yörede aranır olduğunu, ancak günümüzde üretimin düşük ve kendine yeteni üretmeye dönüştüğünü tesbit ettik. İnsanlarımızın hayat tarzı değiştikçe buna paralel olarak pekçok alışkanlıklarımızın değişikliğe uğraması kaçınılmaz olmaktadır. Yurtdışı olayı, başka gelir kaynakları alternatifi arttıkça doğal olarak tarım ve hayvancılık merkezli geçimlik Dünya’mız da değişmektedir. Son yıllarda tarımsal üretimin düşmesinin ardındaki nedenler bunlar olsa gerektir. Çamlık’ta tarım alanlarının çoğunda üretim yapılmadığını, elma örneğinde olduğu gibi, sadece ihtiyaç kadar ekip- dikmekten kaynaklandığını, fakat günümüz koşullarında üretim pahalı ve kârlı değilse, hatta zarar sözkonusuysa insanımıza da ne diyebiliriz ki... Ancak şahsım adına söylüyorum, gidişatımızı iyi görmüyorum. Eğer üretmemeye, üretememeye devam edersek, ele güne muhtaç olacağız Allah korusun. Geleceğin en önemli sorununun açlık olacağını, en stratejik silahın da gıda olacağını iyi kavramalı, ona göre tedbirlerimizi almalıyızkanısındayım.
Çamlık gezimizde, Kızıldağ’dan çıkarılan ve yörede biri kasabanın girişinde ve biri de komşu Akseki’ye bağlı Bademli’de olduğunu öğrendiğim iki işletmede döküm sanayiinde kullanılan olivin madeninin işlendiğini, yöre için nakliye ve işçilikten sağlanan gelir kaynağı olduğunu notlarımıza kaydettik. Çamlık’ta yaylacılık kültürünün eskiden beri var olduğunu, Akdağ, Kirazbükü, İncirli, Küpe ve Gevril (Kızılbel) yaylalarının özellikle yörüklere kiralanarak kasaba için ekonomik bir katkı sağladığını, yörede çok yaygın olan mağaralardan 3 tanesinin Çamlık sınırları içinde olduğunu öğrendik. Görüg İni, Değirmen İni ve Balad İni adıyla anılan mağaralardan Görüg İnin’e bizzat gidip resimler çektik. Bu mağaraların oldukça büyük olduğunu, içinden ırmakların aktığını, bir ucunun Gempos ovasına açıldığını, derin, uzun ve çok ilginç yapıları olduğunu, fakat hakettiği ilgiyi görmediklerini, turizm açısından değerlendirilmediğini anladık. Dilerim ileride bu doğal Allah vergisi jeolojik yapıdan hem Çamlık hem de ülkemiz hakettiği payı alır.
Gezdiğim, gördüğüm yerlerle ilgili yazılarımda, ilgimi çeken anıları, öyküleri hep son bölüme bırakırım. Farklı, sıradışı insanlar tanırız çoğu zaman. İşte onlardan biri olan, kasabanın bilge insanlarından Durmuş Dönmez amcayla yazımı bitirmek istiyorum. 82 yaşında olduğunu öğrendiğim Durmuş Amca bizi çok etkiledi. Oldukça genç ve dinamik bulduğumuz amcamızdan Çamlık Beldesinin tarihi öyküsünü onun anlatımıyla ve doğaçlama söylediği şiiriyle nakletmeye çalışacağım. Anlattıklarında bir bütünlük ve mantıklı delillere dayanan bir kuruluş öyküsü var ve çok hoş sohbetli bu aksaçlı amcama ilgi ve alakası için teşekkürlerimizi arzederken, onun şahsında Çamlıklı büyüklerimizin ellerinden öperiz. İşte Durmuş Amca’ dan bir şiir ve kendi ağzından Çamlık:
“Çamlık koymuşlar bizim köyün adın
Dillerde söylenir adın
Yaz aylarında doyulmaz tadın
Ne güzeldir bu Çamlık
Çamlık’ın kuruluşu eskidir çok
Çamlık’a aç gelenler giderler tok
Çamlık’ın insanında gam, keder yok
Ne güzeldir bu Çamlık
Sokmak taşı, Çıkrıklı beli
Hiç eksik olmaz bu araların yeli
İlkbaharda coşar Çamlık’ın seli
Ne güzeldir bu Çamlık
Gençliğimi, dinçliğimi askerliğimden buyana sabahları aksatmadan yaptığım günlük 10-15 dakikalık spora ve az yemek yemeye borçluyum. Hiçbir öğünümde karnımı iyice doyurmam. Tarihe meraklıyım. öğrendiklerimi unutmam. şiir söylerim fakat söylediklerimi yazmam. Keşke yazsaydım. Çamlık’la ilgili bilgilerimi 90 yaşında babama, o da 110 yaşında dedesine sorup öğrenmiş. Buranın ilk yurt tutanları 3 kardeş Manavgat Köseler Köyünden gelip karşılıklı üç tepeye kurulmuşlar. Kasabamızın eski adı Dalayman’dır. Yani 3 kardeşin büyük olanının ‘dağılmayalım’ sözünün kısaltılmış telaffuzudur bu. ‘Dağılmayalım’ sözünün de dayandığı rivayet şöyle; erkekler dağda-taşta, işte- güçtedir, eşkiyalar hanelerini basar. Rivayete göre 3 gelinden birini alıp dağa kaldırıp götürmek isterler ve niyetleri kötüdür. Gelinlerden enküçüğü cesur ve kurnazdır. Gönüllü gibi davranıp, bunlarla gider ve korkmadan eşkiyaları yedirir, içirir ve bir yolunu bulup, bunları içeri kapatarak barındıkları evi ateşe verip, hepsini imha eder. Bunun üzerine toplanan ailede en büyük kardeş ‘dağılmayalım, bir arada olalım’ der. İşte kasabanın adı buradan gelir. İlk yerleşim alanı oluşu da Fatih Sultan Mehmet dönemidir. Bu 3 kardeşten sonra başka aileler de gelip yerleşerek nüfusu çoğaltmışlar. İşte benim de, babamın da, onun dedesinin de bildikleri ve hiç değişmeden günümüze ulaşan kuruluş öyküsü bu. Biz yörüğüz ve Anadolu’daki Türklerin de aslı yörüktür. Uzun yıllar Akseki’ye bağlıydık, daha sonra sırayla Seydişehir, Beyşehir ve en son ilçe olduktan sonra 1989’ da Derebucak’a bağlandık”
Tanışmayı çok istediğim ama Çamlık Kasabasına gittiğimizde iletişimdeki bir eksiklikten, gelişimizden haberi olmayışı nedeniyle o gün Konya’da olan Belediye Başkanı Sayın Bayram Yazar hocamdan aksilik için özür diliyorum. Ama gönüllerimiz bir olsun. Telefonlaşıp, anlaştık, en kısa zamanda tekrar görüşüp tanışmayı, sıkı dostluklar kurmayı dilerken, Sayın Başkanıma ve şahsında bütün Çamlık insanına en kalbi selam ve saygılar...
Facebook'ta Yayınla>