1. RÜZGÂR EROZYONU NEDİR?
Toprakların oluştukları yerlerden, rüzgârın etkisi ve kuvvetiyle aşındırılarak; sıçrama, yüzeyde sürüklenme ve havada uçma hareketleriyle bir yerden başka bir yere taşınarak yığılması olayına rüzgâr erozyonu denir.
Erozyon, yüzyıllardan beri insanlığı tehdit etmiş, birçok uygarlığın sönmesine ve büyük göçlere neden olmuş çok önemli bir sorundur. Ülkemiz toprakları, çok eskiden beri aşırı derecede ve genellikle hatalı bir şekilde kullanılması sonucu yorulmuştur.
Rüzgâr erozyonu yıllık yağışların mevsimlere göre dağılımı düzensiz olan, genellikle kurak ve yarı kurak iklim kuşaklarında; arazi yüzeyinin kuru ve bitki örtüsünden yoksun bulunduğu çıplak sahalarda, anızı bozulmuş hububat tarlaları ile düz ve eğimli arazilerde etkisini gösterir.
Ülkemizde rüzgâr erozyonu, genellikle 400 mm.nin altında yağış alan; İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde etkili olmaktadır.
Resim 1. Rüzgâr erozyonunun etkisi.
Rüzgâr erozyonu neden önemlidir?
Rüzgâr erozyonu sonucu verimli topraklar kaybolmaktadır. Rüzgârın etkisi buharlaşmayı hızlandırmakta ve bunun sonucu olarak toprak nemi azalmaktadır. Topraktaki nem azalınca bitki büyümesi yavaşlamaktadır.
Taşınan kum ve toprak parçaları, dere ve nehir yataklarını doldurarak su taşkınlarına, kanalların tıkanmasına, köprülerin yıkılmasına ayrıca demiryolu ve karayollarının üzerinde birikerek yolları kapatmakta ulaşımın aksamasına neden olmaktadır.
Rüzgârın etkisi ile üzerinde tarım yapılan verimli topraklar taşınarak tarladan uzaklaşır; bunun sonucu üretim ve ürün miktarı azalmaktadır; ayrıca rüzgâr etkisi ile dağ ve tepe gibi yerlerden taşınan kum ve verimsiz topraklar, verimli tarım topraklarının üzerini kapatarak, bu toprakları tarım yapılamaz hale getirmektedir.
Resim 2. Hayvanlar tarafından oluşturulan erozyon.
Rüzgâr erozyonu fazla olduğu bölgelerde toz ve kum fırtınalarından kaynaklanan solunum yolu hastalıkları ortaya çıkmaktadır.
Rüzgâr erozyonunun zararlarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Tarım ve mera arazilerinin verimli toprakları taşınır.
2. Tarım ve mera arazileri taşınmış topraklarla örtülür.
3. Bitkiler taşınan toprak parçacıklarının çarpması ile oluşan darbe tesirinden ve aşırı hava akımından zarar görürler.
4. Karayolları, demiryolları, sulama ve drenaj kanalları, yerleşme merkezleri taşınan topraklarla örtülür.
5. Trafik kazalarına neden olabilir.
6. Rüzgâr erozyonu fazla olan yerlerde solunum yolu hastalıkları ortaya çıkmaktadır.
7. Toprak derinliği azalmaktadır.
8. Toprağın su ve bitki besin maddeleri içeriği azalmaktadır.
9. Barajlar toprak materyali ile dolmaktadır.
Resim 3. Karamanda rüzgâr erozyonundan korunarak yapılan şeritvari tarım.
Çiftçilerimiz arazilerini kullanırken aşağıdaki hususlara dikkat etmeleri gerekir:
1. Meyilli arazilere meyve bahçesi, bağ tesis etmeli veya diğer çok yıllık bitkiler (çilek, ahududu vs) dikilmelidir.
2. Meyilli araziler eğim yönüne dik bir şekilde sürülmeli ve ekilmelidir (Kontur tarım).
3. Toprağın devamlı örtülü bulundurulması için nadas yerine münavebe uygulanmalıdır.
4. Anızlar ve bitki artıkları kesinlikle yakılmamalıdır.
5. Eğimli arazilerde toprak mümkün mertebe az işlenmeli, fazla parçalayıcı (diskaro, freze gibi) aletler kullanılmamalıdır.
6. Toprak tam tavında sürülüp işlenmelidir. Bu toprağın yapısını daha az bozar ve bu işlem erozyonla mücadelede daha faydalıdır.
7. Gereğinden çok toprak işlemede tekerlekler toprağı sıkıştırır, böylece toprağın su emme kapasitesini düşürür.
8. Eğimli arazilerin özellikle alt sınırı genişçe bırakılmalıdır. Tarlanın içinden toplanan taş ve çakıllar bu sınıra düzgünce yığılmalıdır.
9. Gerekirse meyilli arazilerde teraslar yapılmalıdır. Sulamayı yukarıdan aşağı değil, meyile dik yapılmalıdır.
10. Hayvan gübresi ve yeşil gübre kullanarak toprağın organik maddesi artırılmalıdır. Böylece toprağın su tutma özelliği artırılarak suyun ve toprağın birlikte akıp gitmesi önlenmiş olur.
11. Meraların korunması veya çok yıllık yem bitkilerinin ekilmesi erozyonu önlemede etkili yöntemlerden birisidir.
Resim 4. Rüzgâr erozyonu ağaçlara ve ekili alanlara da zarar verir.
2. RÜZGÂR EROZYONU NASIL OLUŞUR?
Rüzgâr erozyonunun oluşumu üç aşamada olmaktadır. Bunlar: Hareketin başlaması, taşınma ve birikme olaylarıdır.
Resim 5. Rüzgâr erozyonunun başlangıçta önlenmesi.
1. Harekete geçme:
Rüzgâr erozyonu sel yarıntısı erozyonu gibidir. Bir kez harekete başladı mı durdurulması giderek güçleşir. Toprak yüzeyine hava sürtündüğü zaman hava hareketinde belirli bir hız oluşur.
Toprak hareketi ilk önce rüzgâr hızının etkisi ile başlar. Harekette iki hız söz konusudur. Birincisi esinti başlangıç hızı, ikincisi de darbe (çarpma) başlangıç hızıdır. Toprak yüzeyinin tam üstünde hareketli bir hava tabakası bulunmaktadır. Bu bölgeye giren bir toprak parçacığı, buradan başka yere taşınmaktadır.
Resim 6. Ağaçlandırma yapılarak rüzgâr erozyonunun önlenmesi.
2. Taşınma:
Toprak parçacıkları harekete geçdikten sonra, zerrelerin iriliğine, rüzgârın hızına bağlı olarak; sıçrama, havada asılı kalma (süspansiyon) ve yüzeyde sürüklenme hareketi ile taşınırlar.
• Sıçrama ile hareket:
İnce toprak parçacıkları (çapları 0,1–0,5 mm olan) rüzgârın etkisiyle, yüzeyden dönerek ve dik olarak havalandıktan sonra havanın direncine ve yerçekimine bağlı olarak toprak yüzeyinde sıçrama şeklinde bir süre hareket ederler. Sıçrama yüksekliği 10–20 cm dir. Bu parçacıklar yere düşerken sakin halde duran parçacıkları da harekete geçirir. Sıçrama üç hareketin en önemlisidir. Bu hareketle diğerlerine oranla daha fazla toprak taşınır.
Resim 7. Rüzgâr erozyonu.
• Havadaki asılı maddeler (Süspansiyon):
Çok ince zerrecikler (0,1 mm den küçük) kil, silt, ve çok ince kumlar bu hareket türü ile taşınmaktadır. Bu parçacıklar havada asılı hale gelince 3–5 km kadar yükselebilir ve çok uzaklara taşınırlar. Toz fırtınaları bu şekilde oluşmaktadır.
• Yüzeyde sürüklenme:
Çoğunlukla kaba ve çok kaba kum parçacıkları ile çapları 0,5-2 mm arasında değişen ve rüzgarın havalandıramayacağı kadar ağır olan toprak zerreleri üst yüzeyde yuvarlanarak veya sürüklenerek hareket eder ve taşınırlar.
Resim 8. Rüzgârla taşınan toprak parçacıklarının birikmeye başlaması.
3. Birikme:
Yerçekiminin gücü, zerreleri havada tutan hava akımı ve rüzgârın güçünden daha büyük olduğu anda taşınma birikmeye dönüşür. Rüzgâr hızında bir düşme olduğundan zerreler iriliklerine göre yığılmaya başlarlar.
Rüzgâr erozyonu, ince verimli toprak parçacıklarının taşınarak kaybolması ve bunların yığılma (birikme) yerlerinde yetişmekte olan; hububat, sebze, meyve gibi bitkilerin üzerini örterek çiftçilere büyük zarar vermektedir.
3. RÜZGÂR EROZYONUNA ETKİ EDEN FAKTöRLER
1. İklim:
Rüzgâr erozyonu genel olarak kurak ve yarı kurak yörelerin sorunudur.
Ülkemizde rüzgâr erozyonu, özellikle kurak geçen ilkbahar mevsiminin sonları ile yazın ve sonbaharda etkili olmaktadır.
Rüzgâr erozyonunu oluşturan iklim faktörleri nelerdir?
a) Rüzgâr
b) Yıllık yağış
c) Sıcaklık
d) Havanın nemi
a) Rüzgâr:
Toprakların erozyona uğramasında; rüzgârın yönü, şiddeti ve süresi, rüzgâr erozyonunu oluşturan esas etkenlerdir.
Rüzgârın günlük ve mevsimlik yön ve hızları, kontrol planlarının hazırlanmasında dikkate alınmalıdır.
Rüzgârın hızlı olduğu zamanlar, kurak mevsime rastlıyorsa, rüzgâr erozyonu zararı daha fazla olacaktır.
Toprak yüzeyinden yükseldikçe rüzgâr hızı artar. Bu nedenle tümsekler, sırtlar rüzgârdan daha çok etkilenirler.
Nisan ayında Afrika’dan esen, kuru ve kurutucu rüzgârların Orta Anadolu’daki etkileri büyüktür.
Bu rüzgârlar, özellikle kurak giden yıllarda büyük zararlar meydana getirmektedir; çünkü kurak yerlerde toprak, Nisan ayında bitkisel örtüden mahrum bulunmaktadır.
Rüzgâr, toprak üzerinde selektör makinesi gibi bir etki yapar ve toprağın en verimli kısmını oluşturan; kil, ince mil ve organik madde gibi ince zerrelerini götürür. Geriye iri kum ve çakılları bırakır.
Erozyona uğrayan arazilerde toprak sürüklenmesi, rüzgâr hareketi yönünde gittikçe artar. Bu nedenle erozyon başladığı noktada durdurulmalıdır.
b) Yıllık Yağış:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde, yıllık yağışın az; ayrıca mevsimlere, aylara göre dağılışının da düzensiz olması ve bunun toprak nemi üzerindeki etkisi rüzgâr erozyonunun birinci nedenidir.
c) Sıcaklık:
Sıcaklığın artmasıyla buharlaşma ve terleme artar.
Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkları ile donma ve çözülme olayları, toprak kümelerini parçalayıcı etkileri ile tozumsu yapıyı teşvik ederler. özellikle ilkbaharda, rüzgâr erozyonuna elverişli bir ortam hazırlarlar.
Buharlaşma ve terleme; sıcaklık, rüzgâr, havanın oransal nemi ile birlikte toprak nemini azaltarak, onun rüzgâr erozyonu etkisi altında kalmasına neden olurlar.
d) Havanın Nemi:
Havanın nem durumu da çok önemlidir. Kuru esen rüzgârlar daha fazla erozyona sebep olurlar.
2. Toprak:
Toprağın, rüzgâr erozyonunun oluşmasında etkili olan özellikleri nelerdir?
a) Bünyesi ve yapısı,
b) Organik madde içeriği,
c) Toprak nemi ve
d) Toprak yüzeyinin pürüzlülüğüdür.
a) Bünye ve Yapı:
Toprakların hepsi aynı derecede erozyona maruz kalmazlar.
Rüzgâr erozyonu, özellikle kumlu toprakların yer aldığı, eski göl, akarsu ve deniz kıyısı ovaları ile organik topraklarda ortaya çıkar.
Bu topraklar, rüzgârın en kolay etkilediği kum parçacıklarını fazla miktarda içermektedir. Toprak kümeleri dağılmış, yapısı teksel hale gelmiştir. Organik madde içerikleri ile bitki besin maddeleri ve su tutma kapasiteleri çok düşüktür.
Ağır killi topraklar, taneleri birbirlerine kuvvetle tutunduklarından kolayca taşınamazlar.
Rüzgâr, ilk olarak topraktaki 0,1–0,5 milimetre çapındaki parçacıkları harekete geçirdiğinden, toprağı oluşturan kil, mil ve kum parçacıklarının birbirine tutunarak daha büyük çaplı kümeler meydana getirmesi, erozyonu önlemede etkili olur.
Topraklarda 0,84 milimetreden büyük çaplı kuru kümeler yüzdesinin artması rüzgâr erozyonunu azaltmaktadır.
Kümeleşmiş yapı gösteren topraklar, teksel yapı gösterenlere kıyasla rüzgârla taşınmaya karşı daha dayanıklıdır.
b) Organik Madde:
Organik madde, toprak parçacıklarını (kil, mil, kum) birbirine bağlar ve dayanıklı bir kümeleşme meydana getirir. Toprakta kümeleşmeyi artırmanın en iyi yolu, organik madde miktarını artırmaktır.
Organik madde miktarı arttıkça, topraktan buharlaşma ile su kaybı da azalır.
Organik maddesi az olan topraklarda, nem azaldığı gibi, toprak taneleri de teksel yapıya çevrildiklerinden rüzgârla kolaylıkla taşınabilirler.
c) Toprak Nemi:
Nemli toprak taneleri birbirlerine su ile bağlandıkları için, rüzgâr erozyonuna karşı oldukça direnç gösterirler.
Buna karşılık kuru toprak taneleri rüzgârla kolayca taşınırlar. Bu nedenle, toprakta nemlilik arttıkça rüzgârla taşınma oranı azalmaktadır.
d) Pürüzlülük:
Yüzey pürüzlülüğü arazi kullanma ve toprak işleme durumuna göre değişmektedir. Pürüzlü yüzeylerden toprak kaybı çok az olmaktadır.
Toprak yüzeyinin kabuk bağlaması yüzey pürüzlülüğünü azaltırsa da rüzgâr erozyonunu geciktirici bir etkisi vardır.
3. Bitki örtüsü:
Erozyonu hızlandıran bir başka etken de, toprağın emniyet kemeri olan yeşil dokunun tahrip edilmesidir.
Bitkiler, toprakları rüzgâra karşı korur, onun sürüklenerek taşınmasını önler.
Bitkiler, özellikle arazi yüzüne yakın esen rüzgârların hızlarına etki ederler. Doğal olarak rüzgârlar, bitki örtüsüz arazi yüzeylerinden daha fazla toprak taşıyacaktır.
Bitkilerin kök sistemi, toprağı mekanik olarak tutar ve toprağın ayrılmasına engel olur.
Bitki örtüsünün yüksekliği rüzgâr hızının azaltılmasında etkili olacağından toprağın korunmasını sağlayabilir.
Bitki örtüsü sıklığı oranında toprağı korumakta, seyrek bitki örtüsü erozyona pek engel olamamaktadır. örneğin, patates, mısır, pancar gibi çapa bitkileri toprağı az; hububat, baklagil ve mera bitkileri oldukça iyi koruyabilir.
Mera arazileri aşırı derecede otlatıldığında, ilkbahar ve yaz aylarında esen rüzgârlara karşı direnç gösterememektedir. özellikle kurak geçen yıllarda rüzgâr, büyük zarar meydana getirmektedir.
Uygun bir ekim nöbeti sistemi, özellikle kritik rüzgârların estiği dönemde erozyonu önleyici etken olarak gösterilebilir.
4. İnsan:
İnsan, hem erozyon sürecini başlatıp hızlandıran ve hem de erozyonu denetim altına almaya çalışan bir etmen olarak rol oynamaktadır.
İnsanların erozyonu başlatması ve hızlandırmasına; öncelikle toprağı bilgisizce kullanmaları ile toprağı ve araziyi iyi tanımadan tarım yapmaları neden olmuştur. Nitekim erozyon zararı, daha çok toprak işlemeli tarım arazilerinde ortaya çıkmaktadır.
İnsan etkisi, rüzgâr erozyonunu hızlandırıcı olarak daima sorun olmuştur.
a) Meraların Tarla Tarımına Açılması:
İnsanlar çoğu kez, iklimi, arazinin özelliklerini, toprağın üretim gücünü göz önüne almadan, otlak olmaya elverişli olan araziyi pulluk altına alarak toprak işlemeli tarım yapmışlardır.
Bu durumda toprak yeteneği, tarla bitkisinin yetişmesine elverişli olmadığı için, verim düşük olmakta, aşınma ve taşınma da hızlanmaktadır.
b) Meralarda Kapasitenin Üstünde Hayvan Otlatılması:
Belli nitelikteki bir otlak belli sayıdaki bir hayvan sürüsünü besleyebilir. Bu sınırlı sayı aşıldığında fazla otlatma ve çiğnenme nedeniyle bitki örtüsü zayıflar ve toprağın yapısı bozulur.
Genellikle doğal otlaklar, köylünün ortak malı olması nedeniyle, uğrayacağı zararlar düşünülmeden erkenden otlatılmakta, otlar daha körpe iken tüketilmektedir.
Hayvanların otlamadıkları diğer otlar, otladıkları yararlı otların yerini almakta ve böylece otlaklar nitelik bakımından bozulmaktadır.
özetle yanlış ve kötü kullanımlar sonucu, otlak alanlardaki bitki örtüsü kaybolmakta, toprak kolayca erozyona uğramaktadır.
Yine hayvanların otlarken bıraktıkları ayak izleri, oluk ve oyuntu erozyonunun başlamasına neden olmaktadır.
Mera arazisinin azalmasına karşılık meralarda otlatılan hayvan miktarı artmıştır.
Bu durumda, kapasitenin üzerinde üç kat ağır otlatma uygulandığından, meralar tahrip edilmekte ve erozyona uygun ortam hazırlanmaktadır.
c) Traktör Sayısının Artması, Diskli Pulluk ve Diskli Tırmıkların Kullanılması:
Ülkemizde 1940 yılında 1065 adet olan Traktör sayısı; 1950 yılında 16585’e, 1960 yılında 42136’ya, 1965 yılında da 54668’e yükselmiştir.
Resim 9. Aşırı otlatma sonucu meraların bozulması.
Bunun bir sonucu olarak; bu yıllarda meraların devamlı bir şekilde tarla tarımına açılması, daha önce işlenemeyen toprakların işlenerek devamlı bitki örtüsünden yoksun bırakılması, toprak işlenmesinde diskli pulluk ve diskli tırmıkların kullanılması, rüzgâr erozyonunun hızlanmasında önemli ölçüde etkili olmuştur.
d) Tarım Alanlarının Toplu Olarak Nadasa Bırakılması:
İstatistiklere göre, Ülkemizde tarla tarımı yapılan toprakların yaklaşık üçte biri nadasa bırakılmaktadır Orta Anadolu’da uygulanan hububat-nadas tarım sistemi geniş bir alana yayılmaktadır.
özellikle nadasa bırakılan geniş arazilerin bitki örtüsünden yoksun bulunuşu ve toprak yüzeyinin oldukça kuru olması, erozyon için uygun bir ortam hazırlamaktadır
Resim 10. Hububat-nadas tarım sisteminde, nadas yılında, geniş arazilerin bitki örtüsünden yoksun bırakılması, rüzgâr erozyonuna uygun ortam hazırlar.
Ayrıca nadasa bırakılan arazilerin ilkbaharın kritik rüzgâr devrelerini atlatmadan sürülmesi veya kışlık ve yazlık ekimlerde, bitkilerin henüz yeni çimlenmiş, daha yeteri kadar büyümemiş olması, tehlikeyi birkaç kat daha arttırmaktadır.
e) Yakacak ve Kışlık Hayvan Yemi için Mera Bitkilerinin Sökülmesi:
özellikle kış aylarının soğuk geçtiği Orta Anadolu’da, kışlık yakacak ve hayvan yemi sıkıntısı her yıl önemli ölçüde artmaktadır. Bu nedenle, her iki ihtiyacı karşılamak için çiftçiler, sonbaharda mera bitkilerini kökleriyle birlikte sökerek yerleşim merkezlerine taşımaktadırlar. Bitkilerin ince sürgünleri hayvan yemi, kalın kökleri yakacak olarak kullanılmakta, bu şekilde meralar her geçen yıl biraz daha tahrip olmaktadır.
f) Toprakların Kabiliyet Sınıflarına Göre Kullanılmaması:
İnsanlar, işlenebilir tarım topraklarından yararlanırken bazı önemli yanlışlıklar yaparak, erozyonu başlatmakta ve hızlandırmaktadır. Bunlar; kullanımda, işlemede ve korumada yapılan yanlışlıklardır.
Kullanımda yapılan yanlışların başında; arazi kullanma kabiliyet sınıflamasına uygun olarak kullanmamak, toprağı ve araziyi tanımadan tarım yapmak gelmektedir.
Ülkemizde kabiliyetine uygun olmadığı halde, dik eğimli ve sığ araziler, yani: VI. ve VII. Sınıf araziler işlenmektedir. Mera ve orman örtüsü altında kalması gereken bu arazilerin yanlış kullanımı, tarım alanlarındaki erozyonu hızlandıran ana etkenlerin başında gelmektedir.
Resim 11. Dik eğimli ve sığ arazilerin, mera ve orman alanı olarak kullanılması gerekirken tarıma açılması.
Toprak İşlemede yapılan yanlışlıklar:
1. Toprağı uygun olmayan alet ve makinelerle işlemek.
2. Toprağı yırtarak işlemek yerine alt üst ederek işlemek.
3. Toprağı toz haline getirmek.
4. Koruyuculuk görevi yapan anızı toprağın altına gömmek.
5. Toprağı erozyon yaratma gücü yüksek olan rüzgâr mevsiminden önce işlemek.
Korumada yapılan yanlışlıkların en önemlisi, toprağın verimliliğini ve üretkenliğini arttıracak ve toprağı yerinde tutacak, koruyucu, kültürel önlemlere gereken özeni göstermemektir. örneğin: Gübreler, toprağın hem üretkenliğini yükseltir ve hem de onu erozyona karşı dirençli kılar. Ama çiftçiler, ahır gübresini tezek olarak kullanmakta, yeşil gübrelemeye gereken önemi vermemekte ve anızı yakmaktadır. Ayrıca; halen, gübreleme için gerekli toprak, yaprak ve su analizlerini yaptırmadan hatalı gübreleme yapılmaktadır.
g) Uygun Ekim Nöbeti Yapılmaması:
Bölgede nadas uygulanmakta ve ekim nöbeti hububat-nadas şeklinde yapılmaktadır.
Nadas amacıyla toprak sürülerek gevşetilmekte ve bir yıl çıplak vaziyette, rüzgârların etkisine maruz bırakılmaktadır. Böylece verimli üst toprağın aşınması daha kolay olmaktadır.
4. RÜZGÂR EROZYONUNA KARŞI ALINACAK öNLEMLER:
Rüzgâr erozyonu kontrolünde bütün kültürel yöntemler geçici bir dönem için etkilidir.
Erozyonun başlamasına engel olmak, durdurulmasından daha kolay olduğundan; kültürel tedbirler, mümkün olduğu takdirde erozyon başlamadan önce alınmalıdır.
Rüzgâr erozyonunun söz konusu olduğu bölgelerde, her şeyden önce topraklar, arazi kullanma kabiliyet sınıfına uygun olarak kullanılmalıdır.
Kullanım esnasında her sınıf ve kullanma şeklinin gerektirdiği bitkisel ve kültürel önlemler alınmalıdır.
Bunların yeterli koruma sağlayamadığı durumlarda en ekonomik ve etkin koruyucu fiziksel önlemlere başvurulmalıdır.
Rüzgâr erozyonunu önlemede amaç, rüzgârın yüzeyden ince toprağı veya kumu alıp uçurmasını önlemektir.
Arazi yüzeyinde rüzgâra direnç göstermeye yardım eden her türlü çalışma, erozyonu; önlemeye, azaltmaya veya kontrol etmeye yardım edecektir.
Erozyon kontrolü için en etkili yöntemler, doğanın arazi koruma yollarını taklit etmektir.
Rüzgâr Erozyonunun Azaltılması Veya önlenmesi İçin Çiftçilerimizce Alınacak önlemlerle Ulaşılmaya Çalışılan Amaçlar Nelerdir?
1. Toprak yüzeyindeki rüzgâr hızını azaltmak.
2. Toprağın kümeleşme derecesini ve kümelerin büyüklüğünü artırmak.
3. Sıçrama halindeki toprak parçacıklarını tutmak.
4. Toprak yüzeyini nemli tutmaktır.
Bu amaçlara ulaşabilmek için, alınması gerekli önlemler nelerdir?
1. Ekim nöbeti uygulamak.
2. Anızlı-Malçlı tarım.
3. Koruyucu örtü bitkileri yetiştirmek.
4. Gübreleme.
5. Tesviye eğrilerine paralel tarım.
6. Uygun toprak işleme aletleri kullanımı.
7. Şeritsel ekim sistemi.
8. Mera ıslahı ve kontrollü otlatma.
9. Koruyucu ağaç perdeler.
10. Kumul hareketlerinin durdurulması, çeşitli çit ve perdelerin tesis edilmesidir.
1. Ekim Nöbeti:
Rüzgâr erozyonunun önlenmesi bakımından, ekim nöbetinin büyük önemi olmasına rağmen; yurdumuzda toprak, iklim ve bitki ilişkileri göz önüne alınarak iyi bir ekim nöbeti uygulanamamaktadır. Bu nedenle toprakların yapı ve su tutma kapasitesi bozularak verim gücü düşmektedir.
Orta Anadolu’da, genellikle, toprakta rutubet muhafazası için yapılan hububat-nadas ikili ekim nöbeti, rüzgâr erozyonu bakımından zararlı olmaktadır.
Bölgede yıllık yağışı 300 milimetreden fazla olan yörelerde, nadasın terk edilerek buğday-kırmızı mercimek ekim nöbeti uygulanmalıdır.
Buğday-kırmızı mercimek ekim nöbetinde, mercimek ekildiği yıl, nadasa göre, toprakta tutulan faydalı su miktarı artar, böylece sonraki yıl buğday verimi de artar. Ayrıca, arazi bir yıl nadas nedeni ile boş kalmaz, mercimek ürünü elde edilir.
Rüzgâr erozyonuna karşı uygulanacak ekim nöbeti şeritler halinde yapılmalıdır. Bitki sıralaması erozyona neden olan rüzgârların yönüne göre dik olmalıdır.
Ekim nöbetine alınacak ürünler, o yöreye adapte olmuş çeşitlerden, toprağın bütün katmanlarından yararlanan ve toprakta kümeli bir yapı oluşumuna hizmet eden ürünlerden seçilmelidir. Ayrıca, kök sistemi kuvvetli olan ve toprak yüzeyinde iyi bir örtü sağlayan, sık büyüyen çok yıllık çayır ve baklagil yem bitkileri ekim nöbetine alınmalıdır.
Rüzgâr Erozyonu Alanlarında Ekim Nöbetinin uygulanması ile elde edilecek yararlar nelerdir?
1. Toprakta organik madde miktarı artar.
2. Toprağın su tutma kapasitesi ve su geçirgenliği yükselir.
3. Toprak yapısı iyileşir.
4. Tarımsal verimlilik artar.
5. Maliyet düşer.
6. Toprak erken tava gelir.
7. En önemlisi de erozyon önlenir.
Uygulanacak ekim nöbeti araştırma yapılarak, yörelere göre saptanmalıdır. örneğin: Konya-Karapınar için, üç yıl mavi ayrık-nadas-buğday-nadas-buğday-nadas-burçak şeklindeki bir ekim nöbeti daha uygun görülmüştür.
2. Anızlı-Malçlı Tarım:
Toprak verimliliğini sürdürebilmek amacıyla, ekim işleminden sonra, toprak yüzeyinin en az %30‘unun bitki artıklarıyla kaplandığı ve toprak işleme alet ve makinelerinin daha az kullanıldığı bir yöntemdir.
Bu yöntemde anız yakımı söz konusu değildir. Tarla yüzeyindeki anız, toprak işleme alet ve makineleri ile toprağa karıştırılmakta veya yüzeyde bırakılarak doğrudan anıza ekim yapılmaktadır.
En çok, rüzgâr erozyonunun ciddi olduğu geniş ve düz arazilerde uygulanır. Hasattan sonra her türlü bitki artığının tarlada bırakılması, rüzgâr erozyonuna karşı etkili bir koruma yöntemidir.
Orta Anadolu’da kumlu ve tınlı-kumlu topraklar için: Çavdar, buğday, mısır ve ayçiçeği artıklarından yararlanılabilir.
Bu yöntemle toprağın korunma derecesi, bitkinin tür ve çeşidine, miktarına, tarlada dağılış şekline ve diğer özelliklerine göre değişir.
Resim 12. Anızlı-malçlı tarımda, hasattan sonra anız ve bitki artıklarının sap parçalayıcı alet ile parçalanması ve anıza ekim.
Bitki artıkları tarlada iki şekilde bırakılırlar. Birincisi; buğday ve arpa gibi tahıllar hasat edildikten sonra, geride kalan ve “Anız” olarak adlandırılan, bitkilerin köklü sap kısımlarıdır. Bu saplar toprağa dikey olarak kökleri vasıtasıyla tutunduklarından, bitki malçına göre daha dayanıklıdır.
İkincisi; hasatta biçer-döverle tohumlar alındıktan sonra, geriye bırakılan; sap, saman ve yaprak gibi her türlü bitki artıklarıdır ki, bunlara “Bitki Malçı” denir. Bunlar genellikle tarlaya yatay bir şekilde dağılmış olurlar.
Resim 13. Anızlı-malçlı tarımda, hasattan sonra toprak işleme.
Bitki artıklarının tarla yüzeyinde dik olarak bulundukları konum, eğik veya yatık olarak bulundukları duruma kıyasla rüzgâra karşı daha etkilidir. Fakat dik ve yatay bitki artıklarından oluşan karışım, bunların her birinin aynı miktarda tarlaya serilmiş durumlarına oranla erozyona karşı çok daha etkili olur.
Aynı miktarda ince yapılı bitki artığı, kaba yapılı olandan daha yararlıdır. Yalnız birinci halde bitki artıklarının toprağa homojen bir şekilde yayılmış olması gerekir.
Uzun boylu bitki artıkları kısa boylulara göre daha yararlı olurlar. Etrafı açık arazilerde bulunan tarlalar rüzgâr perdeleri tarafından korunan tarlalara kıyasla daha fazla bitki artığına ihtiyaç gösterirler.
Anızlı-Malçlı tarım sisteminde toprak yüzeyinde bırakılan bitki artıklarının yararları nelerdir?
1. Rüzgâr hızını azaltarak, toprağın aşınmasını önler.
2. Toprağın taşınmasına engel olarak, tutulmasını sağlar.
3. Daha fazla yağışın toprağa girmesine yardımcı olur.
4. Toprakta tutulan suyun buharlaşmasını azaltarak toprakta daha uzun süre kalmasını sağlar.
5. Toprak yüzeyini rüzgâr ve şiddetli yağışların darbe etkisine karşı korur.
6. Nispeten serin ve nemli bir toprağın devamını sağlayarak rüzgâr erozyonunu önler.
7. Toprakta gerekli humusu devam ettirir.
8. Bunların sonucunda verim artışı sağlanır.
3. Koruyucu örtü Bitkileri:
Koruyucu örtü bitkisi tesis etmek, rüzgâr erozyonu kontrolünde uygulanan oldukça etkili bir yöntemdir.
Koruyucu örtü Bitkisinin Rüzgâr Erozyonuna Karşı Yararları Nelerdir?
1. Rüzgârın toprağa doğrudan temasını önleyerek, hızını kırar.
2. Toprağın organik maddesini arttırarak, toprak yapısının gelişmesine katkıda bulunur.
3. Nemliliği sağlar.
Koruyucu örtü Bitkisi olarak kullanılacak bitkilerin özellikleri nelerdir?
1. Çok yıllık olmalı ve kolay yetiştirilebilmeli.
2. Toprak yüzeyinde iyi bir örtü oluşturmalı.
3. Çabuk büyümeli, belirli bir boy yapmalı ve dipten itibaren dallanmalı.
4. Uzun ömürlü ve hastalıklara dayanıklı olmalı.
5. Ekonomik değere sahip bulunmalıdır.
Hububat, mera, yem bitkileri ve yonca gibi sık yetişen bitkiler, çapa bitkilerine göre toprağı korumakta daha etkili olurlar.
Sık gelişen bitkilerin etki derecesi, rüzgâr erozyonunun meydana geldiği dönemde, bulundukları yetişme dönemi ve oluşturdukları örtünün sıklığına bağlıdır.
İyi bir gelişme gösteren çayır bitkileri, civar arazilerden taşınan toprak parçacıklarının tutulmasını da sağlar.
Çapa bitkilerinin koruyucu etkisini artırmak için bitki sıralarını hâkim rüzgâr yönüne dik getirmelidir. Sulama imkânı olan bölgelerde, çapa bitkilerinde, sıralar arasında anızlı tarım ve örtü bitkileri kullanmak, bitkilerin gelişmesine kadar geçen sürede iyi bir koruma sağlamaktadır.
Orta Anadolu’da, ilkbaharın kritik rüzgâr dönemlerinde, toprağın korunması kışlık hububat çeşitlerinin ekimiyle mümkün olabilir. örneğin: Sonbaharda ekilen kışlık buğday, ilkbahara kadar yeterli bir gelişme göstereceğinden istenilen amacı sağlayabilir.
Yağışların biraz fazla olduğu yerlerde baklagil yem bitkilerine yer verilerek, toprağın korunmasıyla birlikte ıslahı da sağlanabilir.
Kurak bölgelerde, yaz nadasına bırakılan tarlalarda çok hızlı kritik rüzgârlar esmeye başlamadan önce, bitki su tüketimi az olan mercimek ve fiğ gibi emniyet bitkileri yetiştirmek çok yararlıdır.
4. Gübreleme:
Toprak ve bitki analizlerine dayalı gübreleme önerileri ile yapılan gübreleme sonucu daha iyi bir bitki gelişimi sağlanır.
İyi gelişmiş bitkiler bol ürün verdikleri gibi, toprağı rüzgâr erozyonuna karşı koruyan iyi bir örtü meydana getirirler.
İhtiyaç duyulan çeşit ve miktardaki gübreler, tekniğine uygun olarak ve uygun zamanda uygulanmalıdır.
Gübreler toprağın hem üretkenliğini yükseltir ve hem de onu erozyona karşı dirençli kılar.
Erozyona uğramış arazilerde, toprakların organik madde ve fosfor bakımından çok fakir olduğu tespit edilmiştir; dolayısıyla, buralarda uygun gübreleme yapılması gerekir.
Gübreleme uygulamaları, bitkilerin kök sistemlerini ve toprak üstü aksamını geliştireceğinden, toprakların örtülülük oranını artırarak, erozyonla toprak kaybını azaltacaktır.
Toprakta kümeleşmeyi artırmanın en iyi yolu, organik madde miktarını artırmaktır. Bunu sağlamak için; toprağı çiftlik gübresi ile gübrelemek veya yeşil gübreleme yapmak gerekmektedir.
Çiftlik gübresi tezek yapılarak yakacak olarak kullanılmamalı, toprağa gübre olarak verilmelidir.
Yeşil gübreleme, toprakların fiziksel, kimyasal ve verimlilikle ilgili özelliklerini düzeltir.
Yeşil gübre bitkisi olarak kullanılabilecek en uygun bitkiler: baklagillerden; fiğ, yonca, acı bakla, kırmızı üçgül ve iskenderiye üçgülü ve buğdaygillerden; arpa, çavdar ve yulaftır. Baklagiller yalnız veya buğdaygillerle karışık olarak kullanılabilir.
Baklagil bitkileri, köklerinde yaşayan nodozite bakterileri yardımıyla havanın serbest azotunu toprağa kazandırarak, kendilerinden sonra gelen bitkilere faydalı olmasını sağlarlar.
Yeşil gübre ile toprağa sağlanacak organik madde ve azot miktarı; bitki çeşidi, toprağa gömüldüğü zamanki gelişme devresi, toprak yapısı ve yağış miktarına bağlıdır.
Üçgül ve yonca, diğer yeşil gübre bitkilerine oranla toprağa daha fazla kuru madde ve azot sağlar.
Yeşil gübre bitkileri kuru madde ve azot miktarlarının en uygun olduğu dönemde toprak altına gömülmelidir. Yapılan araştırmalar bu devrenin bitkilerin çiçeklenme dönemi olduğunu göstermiştir.
Yeşil gübre bitkilerinin yararları nelerdir?
1. Toprağın organik madde miktarını artırarak yapısını iyileştirir.
2. Yağmur sularının toprağa sızmasını arttırır.
3. Toprağın su tutma kapasitesini arttırır.
4. Havalanmasını artırırlar.
5. Tesviye Eğrilerine Paralel Tarım:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde toprakta suyun depolanması en önemli sorunlardan birisidir.
Arazi hem rüzgâr erozyonu etkisi altında ve hem de suyun korunması ihtiyacı söz konusu ise, yağışlardan olabildiğince fazla suyu depolamayı sağlamak amacı ile arazilerde tesviye eğrilerine paralel sürüm uygulanır.
6. Uygun Toprak İşleme Aletleri Kullanımı:
Toprak işleme önlemleri rüzgâr erozyonu kontrolünde geçici önlemler olarak kabul edilir. Bununla birlikte kritik rüzgâr dönemlerinin başlamasından önce uygulanırsa erozyonun önlenmesinde başarılı olur.
Rüzgâr erozyonunun hakim olduğu bölgelerimizde, anızın sonbaharda bozulmadan bırakılması, kar yağışlarının toprakta daha fazla tutulmasına yardım eder.
Şiddetli ilkbahar rüzgârları geçtikten sonra, genel olarak; taban tarlaların Mart, kır tarlaların Nisan ayında nadas yapılması uygundur.
Anız bozmada geç kalınırsa, yabancı otlar toprağın tavını ve besin maddelerini alır.
Rüzgâr erozyonu, toprak yüzünde taşınabilecek gevşek materyal bulunduğu sürece meydana gelir. Rüzgâr erozyonunun kontrolü için yapılan birinci ve ikinci toprak işlemenin amacı; toprak yüzeyini mümkün olduğu kadar pürüzlü ve kesekli bir duruma getirmektir.
Bu amaçla yağışlardan hemen sonra, tarlalar sürülmek suretiyle iri kesekli bir yüzey meydana getirilebilir.
Bu işlem, rüzgâr yönüne dik durumda çiziler, karıkçıklar, meydana gelecek şekilde yapılacak olursa çok daha etkili bir sonuç alınabilir.
Büyük kesekler yanında fazla miktarda kümeleşme oluşumu da istenir.
Arazi nadasa bırakıldığında, toprağı alttan işleyen aletler kullanılarak yapılacak anız bozma ile bitki artıklarının büyük kısmının toprak yüzeyinde bırakılması gerekir.
Ülkemizde, özellikle Orta Anadolu’da, bilinen gerçeklere rağmen uygun aletlerin kullanılmaması, rüzgâr erozyonunu hızlandıran etkenler içinde yer almaktadırlar.
özellikle mera açmalarında kullanılan, diskli pulluklar ve diskli tırmıklar, toprağı alt üst ederek, toprak neminin kaybolmasına ve aynı zamanda ufalanıp kolayca erozyon etkisi altında kalmasına yol açarlar. Ayrıca, tarlada bırakılan bitki artıklarının da, gereğinden fazla parçalanarak ufalanmasına neden olur ve dolayısıyla rüzgâra karşı toprağın korunmasını önlerler.
Bu nedenle, Orta Anadolu’da çok gerekli olmadıkça, toprağı deviren ve parçalayan pulluk ve aletlerin kullanılmaması, aksine toprağı yüzey altından işleyen “Çizel” ve “Geniş Kaz Ayaklı Kültüvatörlerin” kullanılması gerekir.
Resim 14. Anızlı toprak işleme.
Çizel’le tarlada iyi bir keseklilik isteniyorsa traktörün 5-6 km/saat hızla kullanılması gerekir. Çizel çekilirken sıralar arasının 65-70 santimetre ve rüzgar yönüne dik olmasına dikkat edilmelidir. Çeşitli nedenlerle sürüm bozulursa aynı işlemi tekrarlamakta bir sakınca yoktur.
Rüzgâr erozyonu sahalarında, ilk sürüm aleti olarak “Soklu pulluk+Tırmık” tercih edilmelidir. Bu sahalarda, toprağı yarı deviren veya alttan işleyen “Kulağı Küçültülmüş Pulluk” ya da modernize edilmiş “Anadolu Sabanı” da tercih edilebilir.
Bu bölgede toprak tava gelir gelmez, ilk sürüm 15–20 santimetre derinlikte yapılmalıdır.
Resim 15. Anadolu sabanı ile anız bozma.
İkileme ve Üçleme aleti olarak, toprağı alttan işleyen “Kaz Ayağı” veya “Kazayağı+Tırmık” kullanılmalıdır.
Resim 16. Sürüm işlemi hakim rüzgar yönüne dik olarak yapılmalıdır.
Tarlanın en fazla % 50’si otlandığı zamanlarda ve sağanak yağmurlardan sonra, kaymak bağladıkça, geciktirmeden, ikileme ve üçleme yapılmalıdır. Bu şekilde, toprak yüzeyinde gevşek bir toprak tabakası yani “Toprak Malç “ oluşturulmalıdır.
Bu işlemlerin amacı: Yağmurlardan sonra toprakta oluşan ve buharlaşmayı arttıran, kılcal borucukları kırarak su kaybını azaltmak; dolayısıyla toprak nemini korumak ve yabancı otların gelişmesini önlemektir.
Genelde, ikileme Haziran başlarında yapılmalı, gün dönümünden önce bitirilmelidir.
İkilemede, toprak işleme derinliği 8–10 santimetre ve Üçlemede toprak işleme derinliği 5–8 santimetre olmalıdır.
Gerekirse dörtleme de yapılabilir. Ayrıca toprak işlemeleri en az sayıda yapılmalıdır.
Rüzgâr erozyonu sahalarında, sürüm ve ekim rüzgâr yönüne dik, ikileme ve üçleme ise sürüm ve ekime dik olarak uygulanmalıdır.
Toprağı, birkaç yıl art arda yüzlek ve aynı derinlikte işlemek yabancı ot kontrolünü güçleştireceğinden, 3–4 yılda bir daha derin sürüm yapılmalıdır.
Orta Anadolu’da ekim işlemi Ekim ayının ilk haftasında yapılmalıdır.
Rüzgâr erozyonunda meydana gelen olayların hiçbirisi, harekete geçme olayından önce başlayamaz; yani harekete geçme olayı diğer olayların ön safhası ve nedenidir.
Bu nedenle rüzgâr erozyonunun kontrolü prensiplerinden birincisi, toprakta harekete hazır olarak bulunan 0,05–0,5 milimetre büyüklüğündeki parçacıkları azaltmak, yani toprağı kesekli bir vaziyette tutmak; ikincisi ise rüzgârın toprak yüzeyi üzerindeki hızını azaltmaktır.
Erozyonun etkili olduğu arazide, toprak hareketinin rüzgâr yönünde gittikçe artması, rüzgâr erozyonu kontrol planlarının yapılmasında önemle dikkate alınmalıdır.
Erozyon başladığı noktada durdurulmaya çalışılmalıdır.
7. Şeritsel Ekim Sistemi:
Rüzgâra farklı direnç gösteren bitkilerin, birbirini izleyen şeritler halinde yetiştirildiği bir yöntemdir.
Kuru ve sulu tarım şartlarında uygulanabilen bu yöntemin esası, sürüm ve ekimi hâkim rüzgâr yönüne dik şeritler halinde uygulamaktır.
Şeritsel ekim tek başına bir önlem olmayıp; ekim nöbeti, tesviye eğrili tarım, uygun toprak işleme, anız malçı ve örtü bitkileri gibi önlemleri de kapsamaktadır.
Bu yöntemle, erozyona daha hassas olan çapa bitkileri, hububat ve yem bitkileri gibi sık yetişen bitkiler arasında, şeritsel olarak yetiştirilebilir.
Böylece, çapa bitkilerince nispeten açıkta bırakılan ve devamlı işlenerek erozyona maruz bırakılan toprakların korunması mümkün olabilir. örneğin: Orta Anadolu’da sulu tarım alanlarında, pancar ekiminin nöbetleşmeye tabi tutulması nedeniyle, genellikle toplu olarak yapılması, rüzgâr erozyonuna uygun bir ortam hazırlamaktadır.
Resim 17. Erozyonu önlemede etkin önlemlerden birisi de şeritsel ekimdir.
İlkbaharın kritik rüzgâr dönemine rastlayan pancar ekimi, bitki gelişmesinin başlangıcında olması nedeniyle, toprağı tamamen örtmediğinden, erozyona maruz kalarak çoğu kez iki ve üçüncü ekimi gerektirmektedir.
Bunu önlemenin tek çıkar yolu, pancarı şeritsel ekmek ve her pancar şeridi arasına sık yetişen bitki çeşitlerinden birini getirmektir. Kışlık buğday, fiğ ve yonca, pancar şeritlerini erozyona karşı koruyabilecek en uygun çeşitlerdir.
Bu yöntem patates, fasulye, bostan ve benzeri çapa bitkilerinde de uygulanabilir.
Kuru tarım koşullarının yaygın olduğu Orta Anadolu’da, şimdilik nadası tamamen ortadan kaldırmak olanağı bulunmadığına göre, şeritsel ekimi, bu koşullarda uygulamak mümkündür. örneğin, toplu nadas yerine hububat ve nadas şeritleri birbirlerini takip edecek şekilde ve rüzgâr yönüne dik olarak düzenlenebilir.
Resim 18. Toplu nadas yerine, hububat ve nadas şeritleri birbirini izleyecek şekilde ve rüzgâr yönüne dik olarak şeritsel ekim yapılmalıdır.
özellikle kışlık hububat şeritleri arasında, bitki örtüsünden yoksun nadas şeritlerini korumak etkili bir yol olabilir. Bu yöntem Orta Anadolu’da Devlet Üretme Çiftliklerinde geniş bir şekilde uygulanmaktadır.
Şerit genişliği; hakim rüzgar şiddeti, rüzgarın devamlılığı, ekilecek ürün cinsi ve toprak bünyesine göre tespit edilmelidir. En dar şerit bile toprak işleme ve diğer tarımsal işlemlere uygun genişlikte olmalıdır.
Konya Karapınar’da yapılan araştırmalarda toprak kaybının en az ve verimin en yüksek olduğu şerit genişliğinin 40 metre olduğu bulunmuştur.
Şeritsel ekim; verimli üst toprağın taşınması, yüzey akışı ve kar savrulmasını önler ve toprakta daha fazla rutubet tutulmasını sağlar.
Şeritsel Ekimin Yararları Nelerdir?
1. Rüzgâra karşı fiziki koruma bitkiler tarafından sağlanır.
2. Tesis edilen şeritler genişliklerine eşit miktarda bir alanı toprak erozyonuna karşı korurlar.
3. özellikle kar yağışı tutulduğu için toprağın nemini nispeten muhafaza ederler.
4. Erken hasat yapılmasını sağlarlar.
8. Mera Islahı ve Kontrollü Otlatma:
Mera ıslahı ülkemizin en büyük sorunlarından biridir. Mera ıslahında seçilecek bitkiler; yöreye adapte olabilmeli ve karışımda baklagil ve buğdaygillere de yer verilmelidir.
Meralar gübrelenmelidir. Su depolama sorunu olan eğimli alanlarda tesviye eğrilerine paralel karıklar açılmalıdır.
Çayır ve meralarda aşırı otlatma yapılmamalıdır. Uygun otlatma konusunda “Yarısını al Yarısını bırak” prensibine uyulmalıdır.
İlkbaharın çok erken aylarından sonbahar donlarına kadar ve sabahın erken saatlerinden günün geç vakitlerine kadar yaptırılan, aşırı otlatmalar sonucunda, çayır ve mera bitki örtüsü kısa bir zamanda ortadan kalkar; bunun sonucunda arazi erozyona uğrar.
Erozyonu önleme ve bitki örtüsünü korumak için Nöbetleşe otlatma sistemi uygulanmalıdır.
Meralarda hayvanların devamlı otlatılması ile hayvanlar tarafından çiğnenen sahaların arttığı ve yer yer bitkisiz sahaların ortaya çıktığı görülür. İlk aşamalarda önemsiz gibi görünen bu yerler zamanla rüzgâr erozyonu nedeniyle büyüyerek arazi üzerinde oyuntular oluşur.
Meraların erken veya geç otlatılması da onların bozulmasına neden olmaktadır.
Otlatmalar ilkbahar ve kışa giriş kritik dönemlerinde de yapılmakta ve bunun yanında tohum olgunlaştırma kritik dönemine uyulmamaktadır.
Bir merada otlatmaya başlayabilmek için, en azından bitki örtüsünü oluşturan önemli mera yem bitkilerinin çoğunun ilkbahar kritik dönemini geçirmiş olması gerekir.
Diğer taraftan meralarda, mera bitkilerinin tohumlarını olgunlaştırıp döktüğü yaz mevsiminde, otlatmanın sürdürülmesi; yedek besin maddelerini, tohumlarını olgunlaştırmak için harcayan bitkilerin zarar görmesine neden olmaktadır. özellikle, tek yıllık bitkilerinin ağırlıkta olduğu meraların tohumlama yapabilmesini önlemektedir.
İyi mera yönetiminin ilk ve en önemli uygulaması, çayır ve meralarda uygun sayıda ve türde hayvan otlatılması ve nöbetleşe otlatmanın uygulanmasıdır.
Uygun hayvan sayısı, iklim ve toprak koşullarına bağlı olarak değişebilir.
Nöbetleşe otlatma için otlakları telle çevirmek gerekir. Bu yöntemde otların yeniden gelişmesine imkân vermek için otlatmadan sonra bir dinlenme dönemi bırakılmalıdır.
Otlatma ve dinlendirme dönemleri, iklim bölgelerine göre farklılık gösterir. Kurak mevsimde tüketim için, otların arazi üzerinde depolanması için de dinlenme dönemleri ayrılabilir.
Hayvancılık özellikle, kışın ahırda besleyecek şekilde, yeterli yem bitkileri yetiştirerek desteklenmelidir.
9. Koruyucu Ağaç Perdeler:
Esen rüzgâr yönüne dik olarak konan bir engelin arkasında rüzgâr hızı azalmaktadır. Bu prensipten hareket ederek, rüzgâr yönüne dik olarak tesis edilen ağaç perdeler, benzer etki yaparak belli bir uzaklıkta rüzgârın erozyon etkisini azaltırlar.
Gerek süspansiyon gerekse sıçrama şeklinde taşınan toprak materyali, rüzgârın hızının azaldığı yerlerde çökelip birikirler. Bir yerden kaldırılan materyal diğer bir yerde birikmektedir.
Rüzgâr hızının kesildiği yerlerde birikme meydana gelir.
Bu nedenle rüzgârın geldiği yöne dik olarak yetiştirilen bitkiler ve diğer engeller bir taraftan rüzgârın hızını keserek materyalin tutulmasını sağlarken diğer taraftan esen rüzgâr tarafından daha fazla toprak materyalinin kaldırılmasına da mani olurlar.
İklim koşullarının uygun olduğu bölgelerde, ağaç rüzgâr perdeleri ve koruyucu orman şeritleri rüzgâr erozyonu kontrolünde çeşitli ülkelerde uygulanan etkili yöntemlerdir.
Yurdumuzda da başarılı örnekleri vardır. Ancak bu sistemin oluşturulması güçtür. özellikle problem alanlarının kuraklığı nedeniyle sulamaya ihtiyaç duyulması, bu güçlüğü daha da artırmaktadır.
Resim 19. Rüzgâr erozyonunu önlemede, koruyucu ağaç perdeleri etkili rüzgâr yönüne dik olarak oluşturulmalıdır.
Koruyucu Ağaç Perdeler Tesis Etmek Amacı İle Seçilecek Ağaç ve Çalıların özellikleri Nelerdir?
1. Yörenin iklim ve toprak özelliklerine uygun.
2. Kuraklığa ve rüzgâra dayanıklı.
3. Derin köklü.
4. Çabuk büyüyen.
5. Dipten dallanan.
6. Belirli bir boy yapan.
7. Uzun ömürlü olanları tercih edilmelidir.
Bölgesel koşullara göre seçilen ağaç ve çalı türleri belirli sıra ve aralıklar dâhilinde planlanarak araziye uygulanmaktadır.
Ağaç perdeler tek sıralı, şerit ve zon tesisler olmak üzere üçe ayrılır. Tek sıralı tesislerde bir sıra ağaç bulunur. Bunun en sakıncalı yönü gövde aralarında meydana gelen hız artması, hava akım çizgilerinin sıkışması nedeniyle erozyonun tehlikeli boyutlarda olabilmesidir. Bu nedenle sorunun çözümü için gövde araları bodur ağaç veya çalılar ile kaplanır.
Şerit tesislerinde iki veya ikiden fazla ağaç, ağaççık sırası bulunur. Genel olarak 4–5 sıralı tesisler kullanılır. Ortalama şerit genişliği 7 metre alınabilir. Ağaç şeritleri, arazinin % 2–3 ‘ünden fazlasını kaplamamalıdır.
Perdelere dikilecek ağaç türlerinde, sıralar arası 4,5 metreden az, uzun boylu ağaçlar için sıra üzeri 7 metre, orta boylu ağaçlar için 1–2 metre, çalılar için 0,5–1 metre olmalıdır.
Perde yüksekliği, tesiste yer alan en fazla boylanan ağaç türünün 15–20 yıl sonra alacağı boy olarak kabul edilmelidir.
Zon tesisler, 29–50 ağaç sırasından oluşan ve 30–60 metre genişliğinde olan tesislerdir.
Koruyucu ağaç şeritlerinin yönlerinin tayininde özellikle kritik mevsimlerdeki, rüzgâr yön ve hızlarına ait kayıtlar incelenmelidir. Ağaç perdeleri hâkim rüzgâr yönüne mümkün olduğu kadar dik olmalıdır.
Koruyucu ağaç şeritlerini dik olarak kesen yollar varsa bunlar kapatılmalıdır. Kapatılması uygun değilse, bu yollar şeridi dar bir açı yaparak kesmeli veya zikzaklı olarak yapılmalıdır.
Kullanıldıkları Yere ve Amaca Göre Koruyucu Ağaç Perdeleri Tipleri Nelerdir?
a) Tarla Rüzgâr Perdeleri:
Genellikle, geniş alanları kapsayan kültür arazilerini rüzgâr erozyonuna karşı korumak ve bitkilere uygun bir ortam sağlamak amacıyla tesis edilir.
b) Çiftlik rüzgâr perdeleri:
Çiftlik evlerini, çiftlik avlusunu, ahırları, hayvan besi yerlerini, sebze ve meyve bahçelerini korumak ve uzun yıllar boyunca çiftlik hayatında bir rahatlık sağlamak amacıyla, hemen çiftlik çevresinde tesis edilir.
c) Çayır- mera rüzgâr perdeleri:
Çayır ve meralarda belirli bir alanda hayvan otlatma ve yemleme yerlerini korumak,hayvan yetiştirilmesi ve bakımı için uygun
ortamı sağlamak amacıyla tesis edilir.
d) Kamu tesislerini korumak amacıyla yapılan rüzgâr perdeleri:
Karayolları, tren yolları, sulama ve drenaj kanalları ile hava alanları, elektrik santrallerini şiddetli rüzgârların getireceği toprak ve kardan koruma amacıyla tesis edilirler.
Genel olarak rüzgâr hızı, rüzgâr şeridinin rüzgârın estiği yöndeki yüzünün önünde, şerit yüksekliğinin 5–10 katı, rüzgâr altındaki kısmında ise 10–30 katı bir alanda azalmaktadır.
Rüzgâr perdeleri yardımıyla rüzgâr hızının 20–25 km/saatin altına düşürülmesi çok önemlidir. Çünkü toprak taşınması bu hızların hemen üzerinde başlamaktadır.
Koruyucu Ağaç Perdelerin yararları nelerdir?
1. Tarım alanlarında toprak taşınmasını önler.
2. Kar yağışlarını yerinde tutmak suretiyle toprakta nem durumunu düzenler.
3. Buharlaşma yoluyla meydana gelen nem kayıplarını azaltır.
4. Bitkilerin sıcak rüzgârlardan zarar görmesini önler.
5. Zararlılarla mücadelede kolaylıklar sağlar.
6. Yakacak ihtiyacını karşılar.
7. Verimin artmasında olumlu etkide bulunur.
8. Çevrede doğal güzellik sağlar.
9. Ayrıca kışın soğuk rüzgârlara karşı bir engel oluşturduğundan çiftliklerde ısınmak için kullanılan yakıttan ve hayvan beslemede yemden tasarruf sağlar.
10. Kumul Hareketlerinin Durdurulması, Rüzgâr Kıranlar, Çeşitli Çit ve Perdeler:
Kumul oluşmuş arazilerde ilk yapılacak iş, kumul hareketinin önlenmesidir.
Bu çalışmaların amacı, kumulların tarım alanlarını ve yerleşim yerlerini istila etmesinin önlenmesidir.
Deniz kıyılarındaki kıyı kumulları ile kara kumullarında tespit çalışmaları yapılmalıdır. Kumul hareketlerinin durdurulması geçici ve sürekli olarak iki kademede yapılır.
Resim 20. Rüzgâr erozyonu sonucunda oluşan kumullar.
Kumulların geçici olarak durdurulmasının amaçları nelerdir?
a) Rüzgârın hızını azaltmak.
b) Rüzgârın toprakla temasına engel olmaktır.
Bunu sağlamak için; çitler, siperler, ahşap perdeler, kamış perdeler, dal örtüsü, kil, petrol artıkları, asfalt, özel geliştirilmiş sentetik polimerler ve ticari materyaller kullanılır.
Erozyon olayı yeni başlamış ise vakit geçirilmeden tel çitle çevrilmeli ve çalı çitler ile kontrol altına alınmalıdır.
İlerlemiş erozyonu azaltmak ve rüzgarın tahripkar etkisini önlemek için, hakim rüzgar yönüne dik olarak planlanan; tahta perdeler, kamış perdeler, çalı çitler, kayalar, çalılar gibi rüzgar kıranlar kademeli olarak tesis edilmelidir.
Resim 21. Rüzgar erozyonuna karşı tahta perdeler. Bunlar rüzgâr erozyonuna karşı koyan son derece etkili mekanik önlemlerdir.
Rüzgâr kıranlarda esas amaç: Hareket halindeki kumulları durdurmak ve olduğu yerde tutmaktır.
Ağaçlardan oluşturulan rüzgâr perdelerinde sıra üstü 1,5–2,0 metre ve perdeler arası da ağaç yüksekliğinin yaklaşık olarak 10 katı yani 15–20 metre olmalıdır.
Kamış perdelerin yüksekliği en fazla 2,0 metre olmalıdır. İki perde arasındaki mesafe düz sahalarda perde yüksekliğinin 10 katı, % 10 meyile kadar olan alanlarda ise yüksekliğin 8 katı alınmalıdır. Çit aralıkları daha fazla verilirse erozyon önlenemediği gibi çitler de zarar görür.
Rüzgâr perdelerinin uzunluğu arazinin durumuna göre mümkün olduğu kadar uzun tutulmalıdır.
Rüzgâr perdelerinin yararları nelerdir?
a) Erozyonu önler.
b) Topraktan nem kaybını azaltır.
c) Kardan nem tutmayı artırır.
d) Kumulların devamlı olarak durdurulması için yetiştirilen bitkileri korur.
Kumulların sürekli olarak durdurulmasının amaçları nelerdir?
a) Kumulların organik maddece zenginleşmesi.
b) Toprakta yapı teşekkülü.
c) Su tutma kapasitesinin artması.
d) Dolayısıyla aşınıp taşınmaya uzun süre engel olmaktır.
Bu çalışma otlandırma ve ağaçlandırma olmak üzere iki kısımda yapılır. Yöreye uygun çok yıllık otsu bitkiler ile Çalılar ve Yalancı Akasya, Kıbrıs Akasyası, Fıstık Çamı, Okaliptüs, Dağ Servisi, Akasya gibi ağaç türleri ile kumullar devamlı olarak hareketsiz hale getirilir.
Bitkilendirme, erozyonun şiddeti ne olursa olsun önce otsu ve çalı formunda bitkiler ile yapılmalı, sonra ağaçlandırma planlanmalıdır.
Otsu ve çalı tipi bitki ile örtülmeyen toprakta yapılan ağaçlandırma çalışmaları; fiziki tedbirler ile desteklense bile çoğu kez istenilen başarıyı, kısa dönemde verememektedir.
Bu nedenle, hızlı gelişen ve kökleri ile toprağı sarıp, yeşil aksamı ile örterek erozyonu durduran otsu bitkilerle bitkilendirerek, erozyonu önleme, tartışmasız en önce ele alınacak yöntem olmalıdır. Kum eksibelerinin durdurulması önce çayır örtüsü oluşturmak ve daha sonra ağaçlandırma yaparak mümkün olabilir.
Bu bitkiler, kritik mevsimlerde yoğun bir örtü oluşturmalı, rüzgâra karşı mümkün olduğu kadar yeknesak bir engel oluşturmalıdır. Yüzeyden esen rüzgârın hızını azaltmalı ve bol miktarda bitki artıkları oluşturmalıdır.
Ülkemizde konuyla ilgili ilk çalışmalar Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Devlet Üretme Çiftliklerinde başlanmıştır. özellikle Orta Anadolu’da, rüzgâr erozyonundan korunmada; Bala, Çiçekdağı, Polatlı, Altınova, Gözlü çiftliklerinde Şeritsel Ekim Sistemi uygulanmaya başlanmıştır.
Bölgede, ilk kez Bala Devlet Üretme Çiftliğinde, bir rüzgâr kıran şeridinin yetiştirilmesi için yapılan deneme başarılı olmuştur. Bu deneme, Orta Anadolu’da rüzgâr kıran şeritlerinin yetiştirilebileceğini göstermiştir.
KONYA – Karapınar Rüzgâr Erozyonu ve Kumul Tespit Çalışmaları:
1. Karapınar’da Erozyonun ve Çölleşmenin Başlıca Nedenleri ve Sonuçları:
Çok eski, sığ bir göl yatağı olan Karapınar düzlüklerinde, göl kuruduktan uzun yıllar sonra bitki örtüsü oluşmuş, büyük bir bölümü mera, bir bölümü de kuru tarım arazisi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Resim 22. Karapınar’da yamaçlarda kumullar.
Karapınar’da Erozyonun ve Çölleşmenin Başlıca Nedenleri Nelerdir?
Ülkemizde olduğu gibi Karapınar İlçemizde de, 1950’lerden itibaren;
a) Artan traktör sayısı ile birlikte mera niteliğindeki araziler yoğun bir şekilde sürülmeye ve tarıma açılmaya başlanmıştır.
b) Ormandan tamamıyla yoksun ve mera durumunda olan bu düzlüklerde, uzun yıllar aşırı otlatma yapılmıştır.
c) Meralardan; kışlık hayvan yemi, ısınma ve pişirme amaçları ile çalı ve benzeri bitkilerin kesilmesi ve köklenmesi sonucu meralar iyice elden çıkmıştır.
d) Üst topraklarda rüzgâr erozyonuna oldukça duyarlı, kumlu toprak bünyesi oluştuğundan, tarımda toprağı çok ufalayan, diskli pullukların kullanılması ile kumlu üst topraklar iyice gevşemiştir.
e) Tarla tarımı yapılan araziler toplu bir şekilde nadasa bırakılmıştır.
f) Sonuç olarak; yanlış arazi kullanımları ve bitki örtüsünün tahribi, zamanla rüzgâr erozyonuna ve kurumuş göl yatağını oluşturan toprak materyalinin yüzeye çıkarak kumulları oluşturmasına neden olmuştur.
Sıcak ve kuru bir iklimin hâkim olduğu bölgenin, coğrafi olarak etkili bir rüzgâr kuşağı üzerinde bulunması dolayısıyla, Toroslar’dan koparak gelen rüzgârlar, bu kumları önüne katarak, 1950’li yıllarda Karapınar ve çevresinde hayatı alt üst etmiştir.
Karapınar’da Erozyonun ve Çölleşmenin Başlıca Sonuçları Nelerdir?
a) Rüzgârla birlikte kumlar yürüyerek, çevredeki yamaç arazilere 50–100 metre kadar tırmanmış ve tipik barkhanları (yarım ay şekilli kumulları) oluşturmuştur.
b) Kum örtüleri, zaman zaman, Konya-Adana karayolunu örterek trafiğe kapanmasına neden olmuştur.
c) Toz bulutları ve kum darbeleri, insan ve hayvanların sağlığını ciddi boyutlarda tehdit etmiştir.
d) Bitişik tarım alanlarının da kumlarla örtüldüğü görülmüştür.
e) 1960’lı yılların başında 1.595.000 dekar tarım arazisinin 1.030.000 dekarı tarım arazisi olma özelliğini yitirmiştir.
f) Geçimlerinin büyük bölümünü sağladıkları tarım arazilerinin neredeyse üçte ikisini kaybeden Karapınarlılar ise bir anda Göç Tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar.
e) Sonuçta; ilçede ekonomik ve sosyal hayatın gerilemesiyle Hayat Tam Bir Felakete dönüşmüştür.
2. Çalışmaların Amacı ve Kapsamı:
Konuya eğilen Devlet, ilgili kuruluş Tarım Bakanlığı Toprak-Su Genel Müdürlüğü eliyle, Konya-Karapınar proje alanında, 1962–1972 yıllarında yapılan 11 yıllık yoğun bir çalışma sonucu, rüzgâr erozyonunu tamamen durdurmuştur.
Islah çalışmaları yanında, yöreye modern tarımın tüm olanakları da getirilmiştir.
Karapınar’da Yapılan çalışmaların amaçları nelerdir?
a) Büyük çoğunluğu hazineye, bir bölümü de yöre çiftçilerine ait olan ve üretim niteliğini kaybeden arazileri, entegre önlemler alarak, ıslah etmek ve Ülkeye yeniden kazandırmak ve
b) Ayrıca alınacak önlemlerin çevreye örnek oluşturmasını sağlamaktır.
Planlamaya göre; 160 000 dekarlık proje alanı, önce tel çit ile çevrilerek korumaya alınmış, yapılan toprak etüdlerine göre arazi sınıflandırılmış ve yeraltı suyu etüdleri tamamlanmıştır.
Uygulamalar 5 bölümde aşağıda özetlenmiştir:
a) Kumul Alanları (43 000 Dekar):
Tamamen çöl görünümünde olan ve üzerinde hiçbir bitki örtüsü bulunmayan bu alanda, kum tepelerinin yüksekliği yer yer 15-20 metreyi geçmiştir.
Bu alan, güney yönlü rüzgârların etkisiyle kum fırtınalarına neden olup ilçenin hayatını tehdit etmiştir. Konya – Adana karayolunun sık sık trafiğe kapanmasına neden olmuş ve tarım arazilerini kumla örtmüştür.
Kumulların yerinde tespitini sağlamak üzere bitkisel ve fiziksel önlemler birlikte uygulanmıştır.
Resim 23. Kumulların yerinde durdurulması, için bitkisel ve fiziksel önlemler birlikte uygulanmalıdır.
Bu amaçla, uygun boyut ve aralıklarla, rüzgâr yönüne dik olacak şekilde, kamış perdeler tesis edilerek; rüzgâr hızı ve şiddeti kesilmiştir.
Kamış perdelerinin arasına, bölgeye uyum sağlayabilecek türde; Kum Çavdarı, Otlak Ayrığı ve Yüksek Otlak Ayrığı gibi yem bitkileri ekimi yapılarak yüzey otlandırılmış ve kumulların hareket etmeleri sınırlandırılmıştır.
Daha sonra, kumul hareketlerinin tamamen durdurulması amacıyla ağaçlandırma çalışmalarına geçilip, kamış perdeler arasına kuraklığa dayanıklı; iğde, akasya, dişbudak, karaağaç, akçaağaç gibi fidanlar dikilerek ağaçlandırılmıştır.
“Bu sistem Türkiye’de konu ile ilgili, ilk ve tek uygulama olmuştur.”
b) Minyatür Barkan Alanları (40.000 Dekar):
Daha önce mera iken aşırı otlatma ve yakacak olarak sökülmeler nedeniyle bu özelliklerini kaybeden, hiçbir kullanıma uygun olmayan bu araziler; yüksekliği 50–60 santimetre ve genişliği ise 0,5–2 metreyi bulan ince kum birikintilerinden oluşmuştur.
Uygulamada kum birikintileri pullukla sürülerek düzeltilmiş, bir bölümü doğal bitki gelişmesine bırakılırken, bir bölümü de sulu tarıma açılmıştır.
c) Erozyona Duyarlı Ova Arazileri (32.000 Dekar):
Üzerinde hiçbir bitki örtüsü bulunmayan ve kumullardan rüzgârla gelen ince materyalle 20–25 santimetre örtülen, vaktiyle kuru tarım yapılırken erozyon nedeniyle terk edilen arazilerdir.
önlem olarak, 40–60 metre genişliğinde şeritsel ekim sistemi uygulanarak, Buğday—Nadas ekim sistemine tahsis edilmiştir. Böylece toplu nadasın sakıncaları ortadan kaldırılarak, erozyona karşı korunmaya alınmış ve üretime başlanmıştır.
d) Bazalt Kayalık Araziler (15.000 Dekar):
Üzeri kısmen kumla örtülen bu arazi, önceleri tamamen ağaçlık iken ağaçların yakacak olarak kullanılması sonucu, kayaların ortaya çıktığı belirlenmiştir.
Bu alanda doğaya uygun ağaçlandırma yapılmış, ağırlıklı olarak Badem ve Meşe yetiştirilmiştir.
Resim 24. Karapınar’da sulamada kullanılan bir derin kuyu.
Proje alanında 34 adet derin kuyu açılarak, sulama suyu sağlanmış, çalıştırılan 5–6 kuyunun her birisinin çevresinde, 150–250 dekarlık parseller oluşturularak, sulu tarım olanakları sağlanmıştır.
Proje alanında İlk kez Sulu Tarıma geçilerek; bağ, sebze, meyve ve bazı tarla ürünleri yetiştirilmiştir.
e) Çiftçi Eğitimi Çalışmaları:
Proje alanındaki çalışmalarda, Karapınar ve çevre köylerden alınan genç çiftçilerden yararlanılmıştır.
Bunlar, ücretli olarak çalışırken, bir taraftan da uygulamalı olarak eğitilmişlerdir; böylece genç çiftçilerin yöre tarımının gelişmesinde öncülük etmeleri sağlanmıştır.
3. Karapınar’da Yapılan Çalışmaların Sonuçları:
Arazinin tamamı, erozyona karşı entegre önlemler dizisiyle korumaya alınmış ve yeniden üretime kazandırılmıştır.
Karapınar’da Yapılan Rüzgâr Erozyonu ve Kumul Tespit Çalışmalarının Sonuçları Nelerdir?
a) Karapınar halkının, göç etmesi önlenmiştir.
b) Araziler değer kazanmıştır.
c) Trafik kazaları önlenmiştir.
d) İlçede ekonomik ve sosyal yaşam canlanmıştır.
e) Kumullar tamamen orman örtüsüyle kaplandığından, Milli Park görünümüne bürünmüş, halk için piknik alanı ve yaban hayatına tahsis edilmiştir.
f) Proje alanı aynı zamanda bir çiftçi eğitim merkezi olarak çalıştığından; kuru ve sulu tarım yöntemleriyle, erozyona karşı alınan önlemler; Karapınar ve çevresinde tarımsal üretimde çeşitliliğe ve üretim artışına neden olmuş, çevrede yaklaşık 3.000 adet derin kuyu açılarak “sulu tarıma başlanmıştır.”
“özellikle kumulların tespiti çalışmaları, yurtiçi ve yurtdışından gelen uzman ve bilim adamları tarafından taktirle karşılanmıştır.”
“Karapınar’da, rüzgâr erozyonuna karşı verilen mücadele ve sonunda gelinen nokta, dünya çapında başarılı bulunmuştur.”
“Dünyanın erozyonla mücadele konusunda, ilk 10 büyük projesi arasına girme başarısını göstermiştir.”
“Yurtiçinde ve yurtdışında, birçok üniversitelerde ders olarak verilmiştir.”
ADANA – Akyatan Kumul Tesbit Çalışmaları:
Bu çalışmalar, Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğünce, Adana ili Akyatan Kumulunda uygulanmıştır.
1972–1988 yıllarında, toplam 23.350 dekar alanda kumul tespit çalışmaları yapılmıştır.
Akyatan Kumul Tespit Çalışmalarının Amaçları Nelerdir?
1. Tarım arazilerini, yolları ve köyleri; toz ve kum fırtınalarından koruyarak, tarımsal üretimi ve daha önemlisi buralarda yaşayan vatandaşlarımızın günlük hayatlarını; sıkıntısız ve tehlikesiz bir şekilde sürdürmelerini sağlamak.
2. Hiçbir ekonomik değer taşımayan alanların ağaçlandırılması ile ülke ekonomisine katkıda bulunmak.
3. İşgücü istihdamı oluşturmak.
4. Büyük balık rezervine sahip Akyatan Gölü’nün kumlarla dolmasını önlemek amaçlanmıştır.
Resim 25. Rüzgar erozyonunun kontrolünde, erozyon alanında, kamış perdelerinin tesis edilmesi.
Bu çalışmalarda geçici tespit çalışmaları olarak, çevreden sağlanan kamış; zakkum ve mersin çalısı gibi bitkilerle cansız rüzgâr perdeleri yapılmıştır.
Sürekli tespit çalışmaları olarak ise, kamış kökleri dikilerek canlı kamış perdeler oluşturulmuştur. Ağaçlandırma çalışmalarında; Kıbrıs Akasyası, Okaliptus, Fıstık Çamı, Sahil Çamı ve Dağ Servisi kullanılmıştır.
Facebook'ta Yayınla>