Medeniyetlerin beşiği… İvriz
M.Yavuz ÇOLAK
Vet. Sağ. Tek

Belgesellere konu olmuş, hakkında pek çok yazılar yazılmış İvriz’den merhaba diyeceğiz bu sayımızda. Bu defa alışılmışın dışında kalabalık bir gezi ve inceleme ekibi oluşturup, Halkapınar’ın incisi İvriz’e uzandık. 12 kişiden oluşan grubumuzla günübirlik gezi için daha önce randevulaştığımız Halkapınar İlçe Tarım Müdürü Ali Baştuğ ve personeliyle buluşmak üzere yola çıktık. Amaç, hem inceleme gezisi yapmak ve hem de teşkilatımız için bir kaynaşma yaratıp, birlik- beraberlik onurunu paylaşmak düşüncemizi gerçekleştirmekti. Doğrusu özlemişiz böylesi birlik ve beraberlik ruhu yaratan ortamları. Uygulamaya koyduğumuz bu düşüncemizle, moral motivasyonu üst seviyelere taşıyan böylesi organizasyonlara ne kadar muhtaç olduğumuzu hissettik...

Bu günübirlik gezide görüp yaşadıklarımızı beldelerimiz sayfasında okuyucularımız için yorumlamaya gayret edeceğiz.

Hazan Mevsiminin en güzel günlerinden birini yaşadığımız 29 Eylül’de yollardayız. Yol güzergahında bolca mısır tarlalarını geride bırakıyoruz. Boy vermiş bereketli ürünlere bakıp çöl benzeri bir arazi yapısında çiftçilerimizin neler başarabildiklerini görüp seviniyoruz.Karapınar’ı geride bırakıp gezi planımızın ilk durağı şu meşhur Meke Gölümüzü ziyaret ediyoruz. Doğa tutkunlarının sıkça kamp kurdukları, fotoğraf meraklılarının mekanı olan krater gölündeyiz. Beş kilometre tutan çevresini turlarken hayran hayran seyrediyoruz. Hakkında yazılmış kaynaklar aradık.İnternette ulaştığımız bilgilere göre; jeolojik yapılar içinde Dünya’da eşi ve benzeri olmayan tek örnek. Hemen yakınında ki bir başka doğa harikası, yerin diplerine ulaşmaya çalışan dipsiz bir kuyuyu andıran Acıgöl Krateriyle bir tezat oluşturarak, gökyüzüne ulaşmaya çalışan dev bir bacayı andırıyor. Elde ettiğimiz bilgilere göre, 400 milyon yıl önceki volkanik patlamalarla oluşan Meke Krater Gölü’nün ortasından bu defa 9 bin yıl önceki patlamayla da bir ada oluşmuş. Görmeyenler için bir tarif yapmam istense; dev bir kazanın ortasına düzgün ve çok yüksek bir baca yerleştirip, kenarını suyla doldurursanız Meke Gölü ortaya çıkar derdim. Nedense yeterince tanıtıp turizme açamıyoruz böylesi doğal hazinelerimizi. Farkında olamıyoruz burnumuzun dibindeki güzelliklerin. Temiz tutup doğal yapılarını koruyamadığımız gibi ekonomik değere de dönüştüremiyoruz. Bilincine varabilsek bu jeolojik yapılar bize Tanrı’nın bir armağanı olsa gerek...

Halkapınar’a ulaşıyoruz. İlçe Müdürü Ali Bey ve personelden bize katılan ekiple İvriz’e geçiyoruz. Birçok Medeniyete beşiklik eden İvriz çok özel bir yerleşim alanı. Yeni adı Aydınkent olmuş İvriz’in. Orta Toroslar’ı meydana getiren Bolkar Dağları’nın hemen ayak ucunda Aydos ve uzantılarının kuytusunda, doğası bozulmadan kalabilmiş şirin bir yerleşim alanı. M.ö. 1200 ile 742 yılları arasında hüküm süren Tuwana Krallığı’nın merkeziymiş. Bugün herkesi oraya çeken bir kaya anıtı, turizm açısından yükselen bir değer haline getirmiş İvriz’i. Dönemin Tuwana Kralı Warpalawas tarafından yaptırılmış, Hitit Medeniyetini yansıtan ve üzerinde Bereket Tanrısı Tarhundas ile onun önünde ibadet eden Kral Warpalawas’ın figürleri yer alıyor. Kaya kabartmasının hemen yanında, anıtla ilgili bilgilerin yer aldığı kaynağa göre; anıtın arka planında “Ben hakim ve kahraman Tuwana kralı Warpalawas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin” ibaresinin yer aldığı Hitit Hiyeroglif yazıları mevcut. Aklımıza “Su Hayattır” ve “Su Medeniyettir” sloganları geliyor. Acaba, o zamanın ve günümüzün insanlarını burada tutan, medeniyetler kurduran güç, su kaynağımıydı? Çelik gibi soğuk ve pırıl pırıl görüntüsüyle bugüne kadar gördüğüm en muhteşem su kaynağı diyebileceğim, Bolkarların altından süzülüp gelen İvriz Çayı bu düşünceye götürdü bizi. Tarihinin en düşük seviyelerine düşmüş olmasına rağmen havzanın can damarı olmaya devam ediyor. Bu havzanın içinde, kaya anıtın karşısına düşen yamaçta, unutamayacağımız bir öğle yemeğinde, İlçe Tarım Müdürü Ali Bey’in bahçesindeyiz. Anadolu tabiriyle azık karıştırıyoruz. Yiyip içtiğimiz bizim olsun gördüklerimizi anlatmaya çalışayım. Ali Bey, yaklaşık iki dekar alana oturan bahçesini tam bir hobi bahçesi haline getirip deyim yerindeyse Cennete çevirmiş. Yetiştirdiği hiçbir üründe ilaç veya kimyasal ürün kullanmamış.İki yanında yabani otların bürüdüğü, bakımsız ve ormanlaşmış bağ-bahçelerin arasında bir güzellik yaratan ve işte ziraatçı böyle olmalı dedirten değerli abimiz Ali Baştuğ’la gururlandık gerçekten. Merak edip tek tek saydık, meyve ve sebze olarak tam 38 çeşit ürün yetiştirmiş. Mevsiminde olan birçok meyve ve sebzeyi dalından koparıp yedik. Lezzetini ve aromasını bizzat test ettiğimiz bu ürünlerin hepsinin organik gıda olduğuna tanıklık ettik. Sıradışı bir günde unutamayacağımız anılarla bu mekandan ayrılırken “Allah tekrarını nasip etsin” dileklerimiz paylaşıldı herkesçe...

İvriz Çayıyla ilgili başka bir konuya paragraf açmak istiyorum şimdi.1994 yılında üretime geçen Can Kardeşler’in işlettiği alabalık tesislerinden söz ederek, çalışıp üreten, yarattığı katma değerle her türlü övgüyü hak edenlerden bahsetmek ayrı bir duygu katacak yazımıza.Daha önce, Kon-tv. Tarım Kuşağı Programıyla gidip inceleme şansı bulduğum bu tesis; iddia ediyorum İç Anadolu’daki tesisler içinde en sağlıklı, en modern ve en disiplinli olanı. Su kalitesi en iyi tesislerin başında gelmekte olup, yılda 60 ton balık üretimiyle yörenin ihtiyacını karşılayan bir tesis. Kardeş dayanışmasının en üst düzeyde temsil edildiğini imrenerek gözlemlediğim bu işletmede mükemmel bir çalışma ortamı var. İşletmenin sorumlusu Kemal Can Su Ürünleri Yüksek Mühendisi, gençliği ve dinamizmi ile işletmenin ağır yükünü çeken küçük kardeş Dursun Can Ziraat Mühendisi, işletmenin abisi ve duayeni Hüseyin Can’da Lise mezunu olup anlayacağınız, eğitimli insanların bilimsel olarak çalışıp çabaladığı,birbirini tamamlayarak teknoloji gerektiren bir işin hakkını verdikleri bir ekmek kapıları var. O ekmek kapısı ki tamamen öz sermaye ile meydana gelmiş tam bir alın teri. Kemal Bey’e insanımız yeterli balık tüketebiliyor mu? diye soruyorum. “Bizim yıllık üretimimizi Ereğli çevresi nüfusuna bölerseniz kişi başına bir balık düşüyor, maalesef yeterli balık üretemiyor ve tüketemiyoruz.” diyerek ilginç bir tespit yapıyor. Balık üretimi yanında, kuluçka ünitesiyle,yıllık 600 bin adet yavru satışıyla aşama yaparak bu günlere gelmiş tesiste, kapasiteyi 100 tona çıkarmak için hummalı bir çalışma içinde Can Kardeşler. Tesisin hemen bitişiğindeki ek inşaat alanı için çok uğraş vermişler. Sit alanı olan bölgede bir çivi çakmaya kalksanız, bin bir çeşit zorlukları ve mevzuatları aşmanız gerek. Üretiyorlar, pazarlıyorlar, vergi ödüyorlar, katma değer yaratıyorlar ama bürokrasiden yılmışlar. İnsanımız için kıymetli bir gıda üretip protein açığımızı kapatan böylesi kuruluşların işleri kolaylaştırılmalı,bürokrasi azaltılmalı ve üretenler caydırılmamalı diye düşünüyor bu insanların sıkıntılarını paylaştığımı ifade ediyorum.Tesiste incelemelerimizi bitirip notlarımı tamamladığımda, ikram edilen demli bir çaya sohbeti ve dostluğu kattık. Yolunuz açık olsun Can Kardeşler...

Gün bitiyor, Halkapınar Teşkilatımızla vedalaşıyoruz. Planımızdaki son durağımız “İvriz öğretmen Okulu” ziyaretimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Bu saatte bizi kabul edecek bir yetkili bulabilir miyiz acaba derken okul nizamiyesinden giriyoruz. Yine sıra dışı bir insanla karşılaşıyoruz. Babacan tavırlı, esprili birazda heybetli bir adam, hem de adam gibi bir adam karşıladı ekibimizi. Tanışıp ziyarete geldiğimizi ifade ediyoruz. Müdür Başyardımcısı Murat Yapıcı Hocaymış bizi karşılayan.Yatılı okul ortamından geldiğimiz için öğretmen kıymeti bizim için daha farklıdır.Çok pozitif bir insan olduğunu hemen belli eden Murat Hoca bize kısa zaman dilimi içinde doyumsuz sohbetiyle İvriz’in nereden nereye geldiğini özetledi. Ekipte ben farklı bir heyecan yaşıyordum.İlkokul yıllarımda hayalleri olan bir köylü çocuğuyken tek idealim vardı öğretmen olmak.O zamanlar İvriz çok meşhur.İvriz öğretmen Okulunu kazanmak öğretmen olmak demekti. İlçemizdeki sınava bizzat öğretmenim götürmüştü.Sonucu ne siz sorun ne ben söyleyeyim desem de, bu satırları okuyacaklara söylemek istediğim bir hayat tecrübem var.Bunu söylerken başarısızlığa kılıf aradığımı sanmayın.Hiç bir zaman kimseyi gözünüzde büyütüp özgüveninizi yitirmeyin.Bir köy çocuğuydum, şehirdeki çocukları görünce; bunların arasından sıyrılıp kazanamam kompleksi ideallerimi ıskalamama yol açmıştı.Sonuca benden daha çok üzülen rahmetli öğretmenimi unutamıyorum. İşte çocukluk hayallerimin o kutsal mabedindeydim şimdi. Taa 1942 yılında Köy Enstitüsü olarak kurulup bugün Anadolu öğretmen Lisesi olarak eğitim-öğretimi sürdüren bu irfan yuvasında peki ne buldun? derseniz; “ben duygusal ve idealist bir insanım, hissettiklerimi yazarım. Keşke hayallerimdeki gibi kalsaydı” derim.Can çekişen bağ-bahçeler,köhne binalar ve terkedilmişliğe giden bir sonun başlangıcı hissine kapılmadım desem yalan olur...

Veda vakti artık. İvriz’den görünenler böyle.Teşekkürler Murat Hocam, teşekkürler Ali Bey, bu unutulmaz anıları yaşamamıza vesile olanlar, selam ve saygılar hepinize...

Facebook'ta Yayınla>
Soru / Yorum Eklemek İçin Tıklayınız
..:: Sorular / Yorumlar ::..
Henüz yorum eklenmemiştir. Yorum Eklemek için Tıklayınız.
Ne? nedir? Nasıldır? Nasıl yapılır? Ne zaman yapılır?
Copyright - Tarım Kütüphanesi - 2007