Beldelerimiz sayfasına adını yazdıran köy ve kasabalarımız içinde, yerleşim yeri olarak mazisi bu kadar eskiye dayananı hiç olmamıştı. Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı devirlerini aşıp gelen bir yerleşim alanı. Tam 17 asır görmüş bir medeniyet merkezi. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alması önemini ayrıca artırmaktadır. Yunuslar Köyü’müzle ilgili bu kadar iddialı sözler sarfetmemizin sebebini yazımızın ileriki bölümünde açıklamaya çalışacağım.
Dilerseniz, 14 Eylül’de ziyaret ettiğimiz günümüzün Yunuslar Köyü’nü istatistik verilerle özetleyelim önce. Yunuslar’ı Beldelerimiz sayfasına taşımamızı öneren Hayvan Sağlığı Şube Müdürümüz Ali Doğan’ın doğum yeri olan köyüne daveti üzerine, Muhtar Osman örtülü ile irtibata geçip sözleştiğimiz günde misafir olduk. Beyşehir İlçemize bağlı, Konya’ya 60 km, ilçeye 30 km uzaklıkta, 650-700 nüfusuyla Konya-Beyşehir karayolu üzerinde yerini almış şirin bir köy. Yarıya yakını sulanabilen 10 bin dekar arazisi olan tarım ve hayvancılık merkezli geçimiyle tipik İç Anadolu köyü. Bahçelikler arasında, özellikle kavak ve sögüt ağaçlarının ardına gizlenmiş bir saklı kent imajı uyandıran Yunuslar’ı küçücük bir köy sanırdım bu yoldan gidip gelirken. Yeni yapılaşmanın yoğunlaştığı anayoldan içeri dalınca, iç içe geçmiş çoğu iki katlı eski taş binalarıyla Yunuslar çıkıveriyor karşınıza. Misafiri olduğumuz Osman Abimizin Muhtar Odasında tanışma sohbetimizde çaylarımızı yudumlarken, köy gezimizi ve fotoğraf çalışmalarımızı planladık bir yandan. Mütevazi ve konuksever bir muhtarları var Yunuslar’ın. İlk olarak köyün sırtını dayadığı, üzerinde su deposunun yer aldığı yüksek tepeye arkadan dolaşarak çıktığımızda muhteşem bir manzara çıktı karşımıza. Herşey ayağımızın altındaydı. Pekçok fotoğrafla belgeledik gezdiğimiz yerleri. Düzenlenen yemekli köy şölenlerinin bu tepenin üzerinde yapıldığını söyledi Muhtarımız. Tepenin arka yüzünde Kapadokya’yı çağrıştıran oluşumlarıyla manzarayı zenginleştiren jeolojik yapı ilginizi çekebilecek güzellikte. Derin bir uçurumun sonunda tek başına yıllara direnen oldukça yaşlı bir çam ağacı dikkatimizi çekiyor. Yöre insanının mukaddes bilip hürmet ettiği bir dilek ağacıymış diyebilirim. Yine tepenin arka planında yamaca oyulmuş sıra sıra eski mezarlıklar olduğu belli belirsiz yerlerin, zamanın acımasız doğa koşullarıyla silinmeye yüz tuttuğunu gördük. Başka yerlerde de görüldüğü gibi muhtemelen insan eli değmiş tahribatın da etkisi vardır bu eski devirlere ait medeniyet izlerinin yok olmasında. Bu arada Muhtarımız, Yunuslar’da bulunup Konya Arkeoloji Müzesi’ne nakledilen dev bir taş mezardan söz etmesi üzerine konu ile ilgili doğru bilgilerin Müze Müdürlüğünden temin edilebileceğini düşünerek Arkeoloji Müzesini ziyaret etmeye karar verdik. Yazdıklarımıza sağlam bir kaynak oluşturan Müze ziyaretimizde öğrendiklerimizi son bölüme bırakıyorum. Muhtarımızdan köylünün geçim kaynaklarını sorduk. Yunusların yetiştirdiği fasulye başta olmak üzere meyve ve sebzelerin Beyşehir Pazarında ve Konya’da semt pazarlarında aranır olduğunu öğrendik. Tepeden kuşbakışı seyrederken anayola paralel kıvrıla kıvrıla uzanıp giden ‘Bağırsak’ (Yunuslar deyişiyle Bağarsık) deresinin sağlı sollu iki yanında oluşan yeşil fon insana bir fikir veriyor zaten. Kızılören sınırına değin uzanan bu yeşil vadide yetiştirilen taze ve organik tarım ürünleri, yol güzergahındaki çeşme başlarında gelişen pazarlama sisteminde alıcıların beğenisine sunulmakta. Bu yolda seyahat edenler bilecektir. Çok sayıda arabanın mola verdiği, soğuk sularıyla ünlü bu pınarlardan birinden sürekli su doldurarak şeker hastası eşinin şifa bulduğunu iddia eden bir kamyon şoförü; bu suyun şeker hastalığına iyi geldiğini büyük puntolarla çeşme duvarına yazmış. Belli aralıklarla sıralanan bu pınarların yöredeki adları şöyle anılıyor; Ayvalıdere Çeşmesi, Gâvurdere Çeşmesi ve Deveyarı Çeşmesi. özellikle sonbaharın ilk günlerinde mola verebileceğiniz bu çeşmelerin başında Yunuslar’ın gönlü zengin mütevazi insanlarıyla tanışıp meyve sebze ihtiyacınızı uygun fiyatlara alabilirsiniz. Hele o çıtır çıtır turşuluk ve sofralık keleklerinin inanın tadına doyum olmuyor. Köy içinden dolaşıp Yunuslar’ın Bakkal Amcası Mehmet Akpınar abimizin küçük marketine uğrak veriyoruz bu defa. Mehmet abimiz bilgisine başvurabileceğimiz kaynak kişilerden birisi. Yunuslar adının nereden geldiğini, kuruluş öyküsünü dinliyoruz kendilerinden. Halkın rivayetine göre Antalya yöresinden gelen Yörükler kurmuş Yunuslar’ı. Kuruluş tarihi bilinmiyor ancak yüzlerce yıllık bir geçmişi olduğunu ifade ederek ‘Yunus, Sadık ve Kara Ali kardeşlerden hayvancılık yapmaya meraklı olan Yunus’un burayı beğenerek yerleştiği ve adını verdiği, tarım yaparak geçimini sağlamaya çalışan Sadık ise şimdiki Sadık Hacı Beldesine yerleştiği ve diğer kardeş Kara Ali’ninde kendi adını taşıyan beldeye yerleştiğini atalarımızdan dinleyerek büyüdük. Bu rivayet doğrumudur, gerçekte böylemidir bilmiyoruz ancak bildiğimiz kuruluş öyküsü budur’ dedikten sonra, ‘Atalarımızdan önce buralarda çeşitli devirler yaşanmış, şehirler kurulup devrini kapatmış. Buranın bizden önceki adının ‘Çimenili Şehri’ diye anıldığı da rivayet edilir ama herşeyi tarihçiler daha iyi bilir tabi ki.’ İşte Yunuslar’ın halk hikayesi de bu değerli okurlarım…
Yunuslar dönüşü yapacağımız müze ziyaretimizden sonra yazacağımız metni şekillendirebilecektim artık. Enformasyon birimimizdeki çalışma arkadaşlarımla birlikte Müze Müdürlüğü’ne başvurduk. Müze Müdür Yardımcısı Arkeolog Sırrı özenir’le tanışıp yardımını talep ettik. Bizi sıcak bir ilgiyle karşılayan çok değerli hocamızla konu üzerine harika bir sohbetimiz oldu. Tarih, kültür ve doğal zenginlikleri içeren “Konya İli ve İlçeleri” kitabını ekibimize hediye ederek, Arkeolog Enver Akgün’ün bize yardımcı olacağını bildirdi. Teşekkür ederek ayrıldık ve Arkeoloji Müzesi’ne geçip Enver Bey’le tanıştık. Enver Bey’in verdiği bilgileri notlarımıza kaydettikten sonra Yunuslar’da bulunan Lahid’in muhafaza edildiği bölümün kapıları bize açıldığında gördüklerimden müthiş etkilendiğimi söylemeliyim. Müze’nin en görkemli ve en değerli parçası karşımızdaydı. öğrencilik yıllarımda da gezdiğim Müze’de gördüklerim o yıllarda çok fazla ilgimi çekmemişti ne yalan söyleyim.Gezdikce, gördükce ve farklı bir gözle baktıkca, Ülkemizin ne kadar zengin bir kültür hazinesine sahib olduğunu anlamak zor değil. 1957-58 Konya-Beyşehir yol çalışması esnasında gün yüzüne çıkmış bu eşsiz eser. Bize verilen bilgilere göre: Roma döneminde 3.Yüzyıla aitmiş bu Sidimara tipi Lahid. Roma Aristokrasisine mensup bir aileye ait olduğu, üzerinde; Roma Mitolojisi’nde gücün-kuvvetin sembolü bir kahraman olan Herakles’in (Herkül) 12 görevinin tasvir edildiği resimler, mermere sanki nakışla işlenmiş kusursuz bir sanat eseri olarak karşınızda duruyor. Etkilenmemek elde değil. Kültürlerin, tarihi eserlerin İnsanlığın ortak malı olduğuna inanılarak bu mirasa sahib çıkılması, yaşadığımız toprakların en büyük zenginliğidir. 17 asır önce Roma’nın Tiberiopolis Şehri bugün bizim Yunuslar Köyümüz’dür…
Çalışmalarımızda bizlere yardımcı olup katkılarını esirgemeyen herkese şükranlarımızı sunuyoruz…
Facebook'ta Yayınla>