“Kâmil insan odur ki; Dünya’da koya bir eser,
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.”
Bayram arifesinde, yeni bereket pınarımız Hadim’deydim. Son turfanda kirazların hasat edildiği Torosların zirvesinde olağanüstü bir gün geçirmiştim. Niyet; Hadim ve son yılların gözdesi ‘Hadim Kirazı’ hakkında düşüncelerimi yazmaktı.
Ramazan ayında, çok sevdiğiniz nimetlerin arasında dolaşmanızı hiç tavsiye etmem! Bahçe gezilerinde bize rehberlik eden üretici Yaşar Çolaklar: “İçinizde oruçlu olmayan varsa, dilediği kadar kiraz yiyebilir! Yalnız ürünü toptan sattığım için şuan sahibi ben değilim, fazlasına sözüm geçmez ” deyince; iftarda o güzelim kirazların tadına bakma hayalimiz suya düşmüştü. Hane halkına, akşama bir kasa kirazla döneceğime söz vermiştim! Fakat deyim yerindeyse, kimya olmuştu artık Hadim Kirazı. Hem bayram önü olduğu için ortada kimse kalmamış; hem de tüccar, komisyoncu kime sorarsan sor, perakende satış yoktu… Neyse, kiraz muhabbetini sonraya bırakalım ve Hadim hakkında bildiklerimizi söyleyelim.
Hadim denilince, aklımıza hemen Muhammed Hadimi Hazretleri gelir biliyorsunuz. Konya denilince, Mevlâna’nın geldiği gibi. Onlar; yolumuzu aydınlatan, bu dünyaya geliş gayemizi hatırlatan, mihenk taşı âlimlerimizdi. Her ikisi de kendi devrinin yıldızı olarak, yaşadıkları çağa damgasını vurmuş, insanlığa eserler bırakmışlardır. Okuma konusundaki aczimiz ortada, ne söylenirse söylensin faydası yok, okumuyoruz! Nasip oldu, Mesnevi’yi okuyabildim; fakat Hadimi Hazretlerinin yazdığı eserler konusunda benim de bir fikrim yok maalesef. Kime ne diyeyim, en başta kendimi yargılamalıyım böyle konularda. Biz millet olarak daha çok menkıbelerle idare eder, türbelerini ziyaret ederek tanımaya çalışırız içimizden çıkan değerleri. İşte Hadimi de o değerlerimizden biriydi ve 18.yüzyılın kutup âlimleri arasına adını yazdırmıştı. İçinde yaşayıp adını verdiği bu müstesna yurt köşesi, o gün bu gündür hafızamızda devrin ilim-irfan merkezi olarak hatırlanır. Yöre insanına yaptığı hizmetlerden ötürü Hadim; ilme hizmet eden belde anlamına gelen ‘Belde-i Hadimül-İlm’ olarak anılırmış eskiden. O yüce gönül erinin 1701-1762 yılları arasında yaşadığını, bize 63 tane yazılı eser bıraktığını yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Allah ilminden istifade etmeyi hepimize nasip etsin…
Başucunda ne zaman bir ‘Fatiha’ okusam; neden bu cebel dağların başında yurt tutmuştu acaba diye düşünürüm. Fakat “İyi ki varsın, iyi ki bu topraklarda yatıyorsun” demek gelir içimden. Çünkü Torosların ayakucunda doğmuş, havasını solumuş, yörenin çocuğuyum ben de. Oldum olası, Toroslar mübarek bir mabet gibidir gönlümde. Bizi besleyip, barındırır, başımız sıkıştığında koynunda saklar ana gibi. Taşı, toprağı; havası, suyu kutsal gelir bana…
Hadim; geçimini gurbette kazanan insanların yaşadığı yer olarak gelirdi eskiden aklımıza. Torosların mütevazı köylüsü kentlisi yazın dışarıda rızkını kazanır, kışın da hanesinde sobanın başında toplanırdı. Geliri az olsa da hayatın tadı oralarda bir başkadır, yaşayanlar bilir. Kader, keder başka türlü paylaşılır oralarda; sevgisi, muhabbeti yücedir insanının, tıpkı yaşadığı yer gibi…
Derin vadilerden, ulu dağların başına; Akdeniz ikliminden, tipi boran savuran kış aylarına, hayata dair her türlü sürprizlerin yaşandığı Hadim’den yazacak o kadar çok konu var ki, hangi birini yazayım. Sadece Aladağ Vadisi’ni anlatsam, o dev bereket kazanından taşanları yazsam, sayfalar yetmez. Torosların dibi de, zirvesi de mucizelerle dolu…
Kışın en fazla karın yağdığı, yolların kapandığı bir mekân olarak hatırlansa da; bugün artık mahrumiyet bölgesi olmaktan çıkmış, yıldızı parlayan bir Hadim var ortada. Dışarıdan göç alıyor denemez belki, ama köyüne kentine dönmeye başlayan Hadimli hem yatırım yapmaya, hem de emekli hayatını yaşamaya istekli. Bu şekilde, sağlıklı ve huzurlu bir emeklilik hayatı yaşarken, aynı zamanda üretken olmak, herhalde çok hoş bir duygu olsa gerek. Tanıdığım arkadaşlarım var, hem Hadim’de hem Konya’da veya İstanbul’da yaşıyor. İmreniyorum onlara, keşke bizim de böyle emekli cenneti diyebileceğim bir yurt köşesinde yerimiz olsaydı diye.
Bölgeye yapılan devlet ve özel sektör yatırımları, zaman içinde bir cazibe merkezi yaratacak sanıyorum. Barajlar tamamlandığında, ulaşım tam rayına oturduğunda ve Konya Şeker’in Sarıoğlan’da kurmayı planladığı fabrikalar devreye girdiğinde; Bozkır, Hadim ve Taşkent hattı da Abad olacak inşallah.
Yarın, konunun devamında, kirazın yol hikâyesinde buluşmak dileğiyle hoşça kalın…
M.Yavuz ÇOLAK
İlme Hizmet Eden Belde; Hadim… (2)
Hadim ve Hadim Kirazı hakkında düşüncemi paylaşmak, gördüklerimi okuyucuma aktarmak üzere bir kere daha karşınızdayım. Günümüz Hadim'ini anlatabilmek için, kirazdan önce ve kirazdan sonra diye konuyu ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Dünkü yazımda daha çok kirazdan önceki Hadim’den söz etmiştim, bugün de kirazın yol hikâyesiyle sözü bağlamaya çalışacağız.
Bayram öncesi, 6 Ağustos 2013 tarihinde, Enformasyon biriminden çalışma arkadaşım Münir Hocamla birlikte Hadim’deydik. Torosların zirvesinde gerçekleşen kiraz mucizesine yakından bakmak, son turfanda kirazların hasadında gözlem yapmak amacıyla kamera ve fotoğraf makinelerimizle düştük yollara. Eskiden iki buçuk üç saat süren yolculuğumuz, yeni yol çalışmasından sonra bir buçuk saate düşmüştü. Özlemişim dağ havasını; uzun zamandır gitme fırsatı bulamadığım güzergâhta, yeni yolların yapımına sebep olan herkese dua ettim.
Hadim’e varışımızda, önce İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüzü ziyaret ettik. İlçe Müdürü İsmail Dayandı ve teknik personelden kiraz hakkında çok önemli bilgiler aldık. Daha sonra gruba Hadim’in önder çiftçilerinden Yaşar Çolaklar da katıldı. Ekibimize rehberlik edecek, fikrine başvurulacak bir yetiştirici olarak, çalışmalarımızda kendisinden çok faydalandık gerçekten. Yüksek rakımlı tepelerde yer alan bahçesinde, çekimler yapıp bilgiler aldık. Bizi daha sonra, 2000 metre seviyesinde yer alan büyük bir bahçe tesisine götürmüştü. Bu tesisin, Hadim’in zirve noktasında kurulu olduğunu, yatırımcının dışarıdan geldiğini ve profesyonel bir yönetimle idare edildiğini söyledi. Hasadın tamamlandığı tesiste, bayram arifesinde olduğumuzdan olsa gerek, kimseyi bulamadık. Meşeliklerin arasından dolana dolana çıkıp geldiğimiz bu nokta, inanılmaz bir seyir zevki sunuyordu insana. Hadim’in çatı katına çıkmış gibiydik, kuş bakışı her yeri görüyor, bolca fotoğraf çekiyorduk. Dikkatimi çekenler şunlardı; son bahçe tesisinden sonra, yani kiraz ağaçlarının bitiş noktasından sonra tepeye kadar hiçbir bitki örtüsüne rastlanmıyordu. Yani insanımız bitki yetişebilen son noktada dahi üretim yapabiliyordu. Aşağılara doğru baktığınızda; teraslanmış arazilerin alt alta sıralandığı yamaçlarda, kiraz bahçelerini sulayan, içinde renk renk naylon serilmiş toprak su havuzlarını görüyorsunuz. İnadına üretim bu olsa gerek! Şartlara meydan okuyan çiftçimiz engel tanımıyor ve bunun adına destan yazmak denir herhalde.
Sözün özü, insanımız o dağların başında imkânsızı başarıyor ve dünyanın en güzel kirazını yetiştiriyor. Öyle böyle değil; ‘Hadim Kirazı’ namıyla marka olmuş durumda ve ünü dünyayı sarmış vaziyette. Albenisi yüksek, özgün tadı ve aromasıyla; iri, sert ve dolgun yapısıyla bu kirazın piyasada rakibi yok. Tescili için çalışmaların son aşamaya getirilmiş olduğunu öğrendik. Bu mucize ürünün hasadı, her yıl Ağustos ayının ortalarına kadar sürerken; bazı seneler mevsim şartlarına göre, Eylül ayına kadar uzandığı oluyormuş. Eylül ayında dalından kiraz koparıp yediğinizi düşünün! Bunun adı mucize değilse, nedir? Neredeyse bağ bozumu mevsiminde dalında kiraz, hayret doğrusu. Bir ürün ya erken piyasaya girip avantaj sağlamalı, ya da sezon sonunda rakipsiz kalmalı ki, para etsin. Fakat bu avantaj ortadan kalkmış ve bu yıl Hadim’de üretici umduğunu bulamamış. Bunun sebeplerini araştırdığımızda, bir yığın problem çıktı karşımıza…
Hadim İlçe Tarım Teşkilatından, üreticilerden, komisyoncu, tüccar ve konuya dâhil olan herkesten görüş almaya çalıştık. Bu yıl rekoltenin oldukça yüksek olduğunu, 10 bin tonun üzerinde ürün aldıklarını bildirdiler. Ürünün yüzde sekseninin ihraç edildiğini ve en büyük alıcının Rusya, daha sonra AB ülkeleri ve Suudi Arabistan olduğunu söylediler. Kalan ürünün iç piyasada, özellikle İstanbul piyasasında alıcı bulduğunu öğrendik. Bu yıl ürünün sık ve çok fazla olması yüzünden, kirazın fazla irileşemeyip düşük kalibrede kalması biraz olumsuzluklara sebep olmuş ve ihracatı da etkilemiş. Fiyat aralığı 3-5 lira seviyesini pek aşmamış ve ortalama fiyat üçbuçuk lirada dengelenmiş. Maliyetin üç lirayı bulduğunu söyleyen üreticiler, geçmiş yılları aradıklarını söylediler…
Çözüm önerilerini sorduğumda; birlik veya kooperatif çalışmalarını istenen seviyeye bir türlü getiremediklerini, güç birliği edemediklerini dile getirdiler. Sebze, meyve hali organizasyonunu bir an önce tamamlamaları gerektiğini; toplama zamanında kasa temininde yaşadıkları kargaşanın ortadan kalkması gerektiğini, müstahsil-tüccar ilişkisinin rayına oturtulmasının şart olduğunu, görüştüğümüz hemen herkes dile getirdi. İlçede bir üretici birliği kurulmuş olmasına rağmen, aktif hizmetler verecek duruma bir türlü getiremediklerini ve halkı heyecanlandırıp peşine takacak güçlü önderlere çok ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyorlar...
Yerim daraldı, konuyu bağlamalıyım ama önder demişken; Hadim’de kirazın yol hikâyesinin ne zaman ve kimler tarafından başlatıldığını da sormuştuk.
İlk meşale 70’li yıllarda yanmış ve olayın kahramanı birden fazlaymış. Bize söylenenlere göre; Hakkı Tezcan, Ahmet Gürbüz, Hasan Kabayel, Yaşar ve Mehmet Çolakoğlu… O insanların karşısında saygıyla ve minnetle eğiliyor, taht kurdukları gönül köşemizden hepsine selam gönderiyorum hepimiz adına…
M.Yavuz ÇOLAK
Facebook'ta Yayınla>