1. GİRİŞ
Bitkilerde büyüme en önemli fizyolojik olaylardan biridir. Ancak uzun yıllar bitkilerin büyüme nedenleri hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktaydı. Büyüme fizyolojisi bilinmekle beraber bu büyümeyi sağlayan maddelerin neler olduğu hakkında net bilgiler yoktu. Daha sonraları bitki bünyesinde bazı büyümeyi teşvik eden maddelerin sentezlendiği tespit edildi ve bunlara tıptan taklitle hormonlar ya da fitohormonlar denildi. Zamanla bitki bünyesinde sadece büyümeyi teşvik eden maddelerin değil aynı zamanda büyümeyi engelleyen maddelerin de sentezlendiği anlaşıldı (Güleryüz, 1982). Söz konusu maddeler bitkilerde çok düşük konsantrasyonlarda bulunmakta ve bitkilerde önemli görevler üstlenmektedirler. Bu miktar dışarıdan ilave edilmek suretiyle biraz artırılırsa enteresan neticeler alınmaktadır. Sonradan bu hormonlar çeşitli yollarla üretildiler ve kullanıma sunuldular. Ayrıca yapıları bitkilerde bulunan doğal hormonlara benzeyen sentetik düzenleyiciler üretildi ve hormon isminin elde edilen maddeleri tam tanımlamamasından hareketle bunlara büyüme ve gelişme düzenleyiciler (BGD) denmesi daha uygun bulundu. Elde edilen maddelerin bir kısmı büyümeyi teşvik ederken diğer bir kısmı da engellemektedir. Hatta aynı düzenleyici farklı zaman ve konsantrasyonlarda uygulanırsa dahi farklı sonuçlar elde edilebilmektedir. Örneğin bir oksin olan Naftalen asetic acid (NAA) çiçeklenme sonrasında elmanın kimyasal seyreltilmesi amacıyla kullanılırken daha sonraki mevsimlerde ise aynı bitkinin hasat öncesi meyve dökülmesini önlemek amacıyla kullanılabilmektedir. Bu sebeple BGD’ lerin kullanılmasında istenilen netice alınması için uygulama zamanının ve konsantrasyonlarının iyi ayarlanması gerekir (Westwood, 1993). Bir diğer yönden düşük konsantrasyonlarda büyümeyi artırabilen bir BGD konsantrasyon artırıldıkça büyümeyi engelleyebilmektedir. Şekil 1’de bitki reaksiyonu ve BGD konsantrasyonu arasındaki ilişki görülmektedir (Westwood, 1993; Güleryüz, 1982).
Bugün bilinen doğal BGD’ler 5 gurupta incelenmektedir. Bunlar; 3 adet oksinden, birkaç sitokininden, çok sayıda gibberellinden, absissik asit ve etilenden ibarettir (Westwood, 1993). Bu maddeler yüksek bitkilerin çeşitli organlarından ve bir kısım mantarlardan elde edilmektedirler. Örneğin; oksinler, hızlı büyüyen uç kısımlardan, geniş yapraklardan ve gelişmiş embriyolardan; gibberellinler, Giberella fujikuroi mantarlarından veya yüksek bitkilerin genç yapraklarından, genç embriyolardan, meyvelerden ve köklerden; Sitokininler köklerden ve genç meyvelerden elde edilmektedir (Westwood, 1993). Elde edilen sentetik BGD’ lerin en çok kullanılanları, Chlormequant, Chloriden, Paclubutrozol, Dominazit ve Alar’dır (Barut, 1995). Bitkilerde kullanılan BGD’ler Tablo 1’de verilmiştir.
BGD’ler günümüzde bazı alanlarda muhtelif amaçlarla yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu amaçlar arasında çiçek ve meyve seyreltilmesi, çelik köklendirilmesi, çimlenme, meyve tutumu ve partenokarpi, dinlenme mekanizmasını etkileme, cinsiyet oluşumu, çiçeklenme, meyve kalitesini artırma, hasat öncesi dökülmeleri azaltma, yaşlanmayı geciktirme, muhafaza, doku ve meristem kültürleri ve hastalık ve yabancı ot mücadelesi sayılabilir (Barut, 1995).
Doğal BGD’ler arasında dünyada en fazla % 23’lük oranla etilen gurubu kullanılmaktadır. Bunu oksin gurubu takip eder. Gibberellinler ise % 17 ile üçüncü sırada yer alırlar. Sitokinin ve dorminler ise dünyada henüz yaygın olarak kullanılmamaktadırlar (% 10) (Barut, 1995). BGD’lerin bitkilerdeki başlıca etkileri Tablo 2’de verilmiştir.
BGD’lerin bitkilerdeki kullanım alanları daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Tablo 1. Bitkilerde kullanılan doğal ve sentetik BGD’ler (Westwood, 1993).
Kısaltma veya isim |
Kimyasal İsimleri |
Sinonimleri |
Tipi |
ABA- Absissik asit |
3- Methyl-5-(1’-hydroxy-4’-oxo-2’,6,6-trimethyl-2’-cyclohexen-1’yl)-cis,trans-2,4-pentadienoic acid |
Absissin II veya Dormin |
Engelleyici |
Alar (B9) |
Bak daminozide |
|
|
Amo-1618 |
Ammonium (5-hydroxycarvacryl) trimethyl chloride piperidine carboxylate |
ACPC |
Engelleyici |
AVG |
Aminoethoxyvinylglycine |
|
Etilen Doğurucu |
BA |
6-Benzylamino purine |
Benzyladenine, BAP, Verdan |
Sitokinin |
Benzyladenine |
Bak BA |
|
|
BNOA, NOA |
b-naphthoxyasetic acid |
|
Oksin |
BTP |
Bak PBA |
|
|
Carbarly |
1-naphtyl N-methyl carbamate |
Sevin |
Dökülme azaltıcı |
CBBP |
Bak Phosfon-D |
|
|
CCC |
(2-chloroetyl) trimethylammonium chloride |
Chlorocholine chlodide, Chlormequat, Cycocel. |
Engelleyici |
CEPA |
Bak Etephon |
|
|
Chlomequat |
Bak CCC |
|
|
3-CP |
3-chlorophenoxypropionic acid |
|
Oksin |
3-CPA |
3-chlorophenoxypropionamide |
|
Oksin |
4-CPA |
4-chlorophenoxyasetic acid |
p- chlorophenoxyasetic acid, PCPA |
Oksin |
Cycocel |
Bak CCC |
|
|
Daminozide |
N-diethylaminosuccinamic acid |
Alar, SADH |
Engelleyici |
2,4-D |
2,4-dichlorophenoxyacetic acid |
|
Oksin |
DNOC |
4,6-dinitro-o-cresol or sodium 4,6-dinitro-o-cresylate |
|
Yakıcı |
Duraset |
N-meta-tolylphthalamic acid |
7R5 |
Oksin |
Elgetol |
Bak DNOC |
|
|
Etephon |
(2-chloroetyl)phosphonic acid |
Ethrel, CEPA |
Etilen Doğurucu |
Etylene |
C2H4 |
|
Olgunlaşmayı destekleyici |
FAP |
Bak Kinetin |
|
|
Fenoprop |
Bak 2,4,5-T |
|
|
GA3 Gibberellic acid |
(2b,4a,7-trihydroxy-1-methyl-8-methylene-4aa,4bb,-gibb-3-ene-1a,10b-dicarboxilicacid, 1,4a-lactone) |
Gibberellin |
|
Gibberellin(s) |
Çok sayıda gibberellin bilinmektedir. Yapıları GA3’e benzer. |
|
|
IAA |
İndoleacetic acid |
İndole-3-acatic acit,indolylaacatic acit, heterozuksin |
Oksin |
IBA |
İndolebutyric acid |
İndole-3-butyric acid |
Oksin |
2iP |
6-(g,g-dimethylallylamino)-purine |
|
Sitokinin |
KGA3 |
Potassium gibberellate (GA3’ün Potasyum Tuzu) |
|
Gibberellin |
Kinetin |
6-furfurylamino purine |
N-furfuryladenine, FAP |
Sitokinin |
MH |
Maleic hidrazid |
|
Engelleyici |
NAA |
Naphtalaneacatic acid |
a-Naphtalaneacatic acid |
Oksin |
NAD |
Bak NAAm |
|
|
Naphtalam |
Bak NPA |
|
|
NPA |
N-1-naphtylphthalamic acid |
Naphtalam, Alanap |
Oksin |
Paclobutrazol |
(1RS,3RS)-1-1-(4-Chlorophenyl)-4,4-dimethyl-2-(1,2,4-triazol-1yl)-1-pentan-3-ol |
|
Engelleyici |
PBA |
6-(benzylamino)-9-(2-tetrahydropyranyl) - 9H-purine |
BTP |
Sitokinin |
PCPA |
Bak 4-CPA |
|
|
Phosfon |
Bak Phosfon-D |
|
|
Phosfon-D |
2,4-dichlorobenzyltributylphosphonium chloride |
Phosfon, CBBP |
Engelleyici |
POA |
Phenoxyacetic acid |
|
Oksin |
PPG |
N-(6-purinyl) N-phenylglycine |
|
Sitokinin |
Sevin |
Bak carbaryl |
|
|
Silvex |
Bak 2,4,5-T |
|
|
2,4,5-T |
2,4,5-trichlorophenoxyacetic acid |
|
Oksin |
2.4.5-TB |
2,4,5-trichloropenoxybutryc acit |
|
Oksin |
2,3,5,6-TBA |
2.3.5.6-tetrachlorobenzoic acid |
|
Oksin |
TIBA |
2.3.5-triiodobenzoic acid |
|
Tamamlayıcı, Taşıma engelleyici |
2.4.5-TP |
2-(2,4,5_trichlorophenoxy)propionic acid |
Fenoprop, Silvex |
Oksin |
Verdan |
Bak BA |
|
|
Zeatin |
6-(4-hydroxy-3-methyl-2-butenylamino) purine |
|
Sitokinin |
PBA |
6-(benzylamino)-9-(2-tetrahydropyranyl) - 9H-purine |
BTP |
Sitokinin |
PCPA |
Bak 4-CPA |
|
|
Phosfon |
Bak Phosfon-D |
|
|
Phosfon-D |
2,4-dichlorobenzyltributylphosphonium chloride |
Phosfon, CBBP |
Engelleyici |
POA |
Phenoxyacetic acid |
|
Oksin |
PPG |
N-(6-purinyl) N-phenylglycine |
|
Sitokinin |
Sevin |
Bak carbaryl |
|
|
Silvex |
Bak 2,4,5-T |
|
|
2,4,5-T |
2,4,5-trichlorophenoxyacetic acid |
|
Oksin |
2.4.5-TB |
2,4,5-trichloropenoxybutryc acit |
|
Oksin |
2,3,5,6-TBA |
2.3.5.6-tetrachlorobenzoic acid |
|
Oksin |
TIBA |
2.3.5-triiodobenzoic acid |
|
Tamamlayıcı, Taşıma engelleyici |
2.4.5-TP |
2-(2,4,5_trichlorophenoxy)propionic acid |
Fenoprop, Silvex |
Oksin |
Verdan |
Bak BA |
|
|
Zeatin |
6-(4-hydroxy-3-methyl-2-butenylamino) purine |
|
Sitokinin |
Tablo 2. BGD’lerin bitkilerdeki başlıca etkileri (Fırat, 1998).
Özellikler |
Oksin |
Gibberellin |
Sitokinin |
Dormin |
Etilen |
Çimlenme |
0 |
+ |
+ |
- |
0 |
Hücre bölünmesi |
+ |
+ |
++ |
- |
- |
Hücre uzaması |
+ |
+ |
(?) |
- |
- |
Uzun gün bitkisinde çiçeklenme |
+ |
+ |
0 |
- |
0 |
Taşıma |
+ |
+ |
+ |
- |
(?) |
Assimilat oluşumu, depolama |
(?) |
(?) |
++ |
- |
(?) |
Gözeneklerin açılması |
0 |
0 |
+ |
- |
(?) |
Yaşlanma |
- |
- |
-- |
+ |
+ |
Yaprak dökümü |
- |
- |
- |
+ |
0 |
Tomurcukların kış uykusu |
0 |
- |
- |
+ |
0 |
+ = Teşvik - = Engelleme 0 = Etkisiz (?) = Etki ya belirlenememiş ya da türlere göre farklı etki |
2. BÜYÜME DÜZENLEYİCİLERİN GURUPLANDIRILMASI, GENEL ÖZELLİKLERİ VE ETKİ ŞEKİLLERİ
Doğal BGD’ler yukarıda da kısmen anlatıldığı üzere 5 gurupta incelenebilir. Bunlar;
1. Oksinler
2. Sitokininler
3. Gibberellinler
4. Dorminler (Absissik Asit)
5. Etilen gurubudur (Fırat, 1998; Kaşka ve Küden, 1992; Westwood, 1993; Burak, 1995).
Bunlardan oksinler, sitokininler ve gibberellinler teşvik ediciler; dorminler ve etilen ise engelleyiciler olarak guruplandırılabilir (Fırat, 1998).
2.1. Oksinler
Asıl doğal oksinler, İndole 3-asetik asit (IAA) diğer iki doğal oksin ise 4- chloro- indole asetik asit ve fenil asetik asittir. Sentetik oksinler ise NAA, BNOA, NAAm, IBA, 3-CPA, 2,4-D, 2,4,5-T ve 2,4,5-TP den ibarettir (Westwood, 1993).
Oksinler bitkilerin büyüme gösteren uç kısımlarında (kök, tomurcuk, yaprak vs.) en yüksek konsantrasyona ulaşmaktadır. Oksinlerin uzamayı hızlandırması, hücre büyüme ve bölünmesini artırmasının bir sonucudur. Hücre büyümesini artırması oksinin hücrenin ozmotik sisteminde oluşturduğu bazı değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu konudaki görüşlere göre oksin;
1. Hücrede osmozu artırması,
2. Hücrenin suya karşı geçirgenliğini yükseltmesi,
3. Hücre çeperi basıncında düşmeye neden olması,
4. Hücre çeperi sentezinde artış oluşturması,
5. Hücre çeperi esnekliğini ve genişliğini artıran spesifik RNA ve protein yapısındaki enzimlerin sentezini artırması yollarıyla hücre büyümesinde etkili olmaktadır (Seçer, 1989).
Oksinler kambiyumda hücre bölünmesini artırma yoluyla sekonder kalınlaşma açısından önem taşırlar. Ayrıca ek köklerin oluşumunu sağlayan hücre bölünmeleri IAA tarafından artırılmaktadır. Bu nedenle IAA’lar veya benzer etkiyi gösteren sentetik oksinler çeliklerin köklendirilmesinde kullanılmaktadır. Doku kültürlerinde de IAA gibi hücre bölünmesini artırıcı maddelerden yararlanılabilmektedir.
Ayrıca oksinler diğer BGD’lerle birlikte de etkili olabilmektedirler. Mesela oksinler TIBA ile birlikte kalsiyum ve diğer bazı maddelerin taşınmasına müdahale ederler (Westwood, 1993). Bazı meyvelerde gelişimin ilk dönemlerinin yüksek oksin miktarı ile ilgili olduğu, ayrıca oksinlerin gibberellinlerle birlikte iletim demetleri gelişimini artırarak meyveye asimilat taşınmasını hızlandırdıkları vurgulanmaktadır. Meyve oluşumu sırasında solunum artmakta enzim aktivitesi ve su alımı yükselmektedir. Bu olayların da oksinlerin etkisiyle ortaya çıktığı sanılmaktadır.
Sap ekseninde madde akımının artışı sitokininler yanında özellikle oksinlerin etkisi altındadır. Polenlerinde diğer BGD’ler yanında oksinlerce zengin oldukları, meyve dökümünün, yapraklarda yaşlanmanın ve dökülmenin de oksinler tarafından kontrol edildiği ve önlendiği bilinmektedir (Seçer, 1989).
Bitkilerde yüksek oksin konsantrasyonu nedeniyle uç kısımlarda büyümenin baskın olması “apikal dormansi” yi oluşturur. Böylelikle yan tomurcukların sürmesi baskı altında tutulmaktadır. Oksinler ışığa duyarlı olup ışıkta inaktive edilmeleri sonucu hücre büyümesini yavaşlatırlar ve fototropizm olarak bilinen bitkilerin tek taraflı ışıklandırılmalarında ışığa doğru yönelme olayına neden olurlar (Westwood,1993).
Diğer yandan oksinler domates, elma, hıyar gibi bir çok bitkide “partenokarpi”yi yani dölleme olmaksızın meyve oluşumunu gerçekleştirmektedirler. Ayrıca çeşitli literatürlerde oksinin bitkilerde bor elementi eksikliği gösteren dokularda birikerek nekrozlara neden olduğundan ve oksin metabolizması ile bor eksikliği arasında yakın bir ilişkinin bulunduğundan söz etmektedirler (Seçer, 1989).
2.2. Gibberellinler
İlk defa Japonya’da Gibberella fujikuroi mantarlarından izole edilmişlerdir. Bu mantarın çeltikte aşırı boy uzamasına neden olmasıyla fark edilmiştir (Seçer, 1989). Bugün söz konusu mantarlardan ve yüksek bitkilerden elde edilebilmektedir. A1-A4, A7, A9-A16, A24 ve A25 mantarlardan; A1-A9, A13, A17, A23 ve A26-A29 ise yüksek bitkilerden izole edilmiştir. GA3 ve GA4+7 olgunlaşmamış elma çekirdeklerinden ve üzümden, GA3 partenokarpik elmadan, GA1 ve GA3 fındık çekirdeklerinden ve GA32 kayısı ve şeftaliden elde edilmiştir. Ayrıca GA45 Pyrus cummunis armutlarının çekirdeklerinde bulunmuştur. Bugün bilinen GA serileri 60’a varmaktadır. Bunların 50’ den fazlası bitki tohumlarında bulunmuştur (Westwood, 1993). Ancak ticari amaçla en yaygın kullanılan GA3’tür. Zira diğerlerinin izole edilmeleri zor ve masraflıdır. Bunun yanında gibberellinler çok sayıda genç yapraklardan, genç embriyolardan, meyvelerden ve köklerden elde edilebilirler (Güleryüz, 1982).
Gibberellinler de oksinler gibi hücre büyüme ve bölünmelerini artırarak boy uzamasını sağlarlar. Gibberellinlerce zengin bitkilerin boğum araları uzundur. Gibberellinler oksinlere göre ışığa daha az duyarlı olup, yüksek dozlardaki uygulamalarda daha az depresif etki gösterirler (Seçer, 1989).
Bitkilerde çiçek açmanın gün uzunluğu ve sıcaklık gibi bazı dış faktörlere bağımlı olduğu bilindiği halde bu olayla ilgili bitkideki fizyolojik olaylar tam olarak çözülememiştir. Çiçeklenmenin büyüme düzenleyicilerin yardımı ile idare edilmesi ekonomik yönden önemlidir. Gibberellin uygulamaları zaman zaman çiçeklenme için gerekli uzun gün ya da vernelizasyonun yerini alabildiği ve çiçek oluşumunu artırdığı bilinmektedir.
Gibberellinler de oksinler gibi meyve gelişiminin ilk safhasında etkili olup tüm meyve ile değil, organ gelişimi ile daha iyi bir ilişki gösteririler. Gelişen meyveye asimilat depolama olaylarında oksinler yanında gibberellinlerinde iletim demetleri gelişimini artırarak meyveye asimilat taşınımını artırdığı sanılmaktadır (Seçer, 1989).
Gibberellinlerin tohumların dinlenme veya uyku halini yani dormansiyi kırarak çimlenmeyi teşvik ettikleri bilinmektedir. Bitkisel organlardaki dormansinin sona ermesi gibberellin miktarındaki artış ile orantılı olmaktadır. Giberellinlerin oksinler gibi partenokarpik meyve oluşumunu artırdıkları hatta bazen daha etkin oldukları bilinmektedir (Westwood, 1993).
Patates yumrusu gibi vegetatif depo organları oluşumunun Absissik asit (ABA)/GA oranı tarafından kontrol edildiği yüksek oranın yumru oluşumunu artırıcı, düşük oranın ise kısıtlayıcı yönde etki yaptığı tespit edilmiştir. Bazı araştırmacılarda gibberellin uygulamasının yumru oluşumunu engellediğini, bunun sebebinin ise gibberellinlerin stolon sürgünlerinin boyuna uzamasını artırması olduğunu söylemektedirler (Seçer, 1989).
2.3. Sitokininler
Hücre bölünmesini artırarak, büyümenin düzenlenmesinde etkili olan maddeler sitokininlerdir. Yaklaşık bir düzine sitokinin vardır. Ancak bunların yapıları genellikle birbirine benzer. Bitkisel materyalden ilk izole edilen sitokinin mısırdan elde edilen zeatindir. Bilinen sitokininlerin en yaygın olanları; Zeatin, 2 ip, BA, PBA, Kinetin ve PBG'dir (Westwood, 1993).
Kinetin bu gurubun en uzun zamandan beri bilinen temsilcisidir (Seçer, 1989). Yaklaşık 40 yıl önce izole edilmiştir (Westwood, 1993). Kinetinin bitkinin kendisi tarafından sentezlenen bir madde olmadığı kabul edilmektedir. Ancak etkisi doğal sitokininlere benzemektedir (Seçer, 1989). Sitokininler bitkilerde yaygın olarak bulunmaktadır. Tüm meristematik dokularda dal ve özellikle kök uçlarında sentezledirler. Köklerin bitkilerde en önemli biosentez bölgeleri olduğu ve burada oluşturulan sitokininlerin yukarıya taşınıp, gelişen meyve ve tohumlarda biriktiği bilinmektedir. Sitokininlerin sentez merkezlerinden özellikle köklerden diğer bitkisel organlara taşınması bitki gelişmesi açısından önemlidir. Bunların ksilem kanallarıyla taşınmalarının transprasyondan önemli ölçüde etkilendiği, folem taşınımlarının ise oldukça az olduğu bildirilmektedir (Seçer, 1989).
Sitokininlerin hücre bölünmesini hızlandırdığı, nükleik asitleri düzenlediği, uçlarda baskınlık ve dallanmayı teşvik ettiği, tomurcuklanma başlamasını uyardığı, tohumların filizlenme şansını artırdığı, besinlerin taşınmasına ve metabolizmaya etki ettiği çiçeklerin, meyvelerin ve yaprakların yaşlanmasını ve dökülmesini önlediği, köklenmenin başlamasını engellediği tespit edilmiştir (Westwood, 1993).
Yukarıda kısmen söylendiği gibi sitokininlerin en önemli özelliklerinden birisi hücre bölünmesini artırmalarıdır. Ayrıca IAA ve gibberellinlerle birlikte hücre büyümesini de etkiler. Bitki yapraklarında yaşlanmayı geciktirmesinin başlıca sebebi, proteinlerin ve klorofilin parçalanmasını azaltmasıdır. Öte yandan yaprakta nükleazların ve proteazların oluşumunu engelleyerek protein yıkımını önledikleri ve bu yolla yaşlanmayı geciktirdikleri sanılmaktadır (Güleryüz, 1982).
2.4. Dorminler
Bitki gelişiminin düzenlenmesinde doğal büyüme düzenleyici maddelerin yanında aksi yönde etki eden engelleyici doğal maddelerde bulunmaktadır. Bunların en önemlisi Absissik Asit’tir. Büyüme ve gelişme ancak büyümeyi teşvik edicilerle ABA’nın uygun oranlarda bulunmaları ile belli boyutlara ulaşabilir (Seçer, 1989). Büyüme ve gelişme döneminde büyümeyi teşvik eden maddeler bitkide hakimken olgunlaşma veya büyümenin sonuna doğru absissik asit hakim duruma geçmekte ve büyüme kontrol altına alınmaktadır (Çimen, 1988).
Absissik asit bitkinin dinlenme fazına girişinden sorumlu bir düzenleyici olup, miktarı uyku halindeki tohum ve tomurcuklarda özellikle yüksektir. Sonbaharda ağaç tomurcuklarında gibberellinlerin miktarı azalırken absissik asit miktarı yüksektir. Kış soğuklarının azalması ve günlerin uzaması ile engelleyici madde miktarı azalırken gibberellinlerin düzeyi yükselir ve zamanla tomurcuklar sürmeye başlar (Seçer, 1989).
Absissik asit sentezi olgun yapraklarda gerçekleşir ve petiol üzerinden diğer kısımlara taşınır. Bu engelleyici maddenin taşınması genelde floem ile, bazı durumlarda ise ksilem ile olmaktadır. Meyve ve tanede olgunluğu hızlandırdığı bilinen absissik asidin domateste en yüksek miktarı gelişim döneminde veya az öncesinde saptanmıştır. Üzüm ve çilekte ABA miktarının olgunluğa kadar arttığı, pamuk meyvelerinde ise meyve dökümü esnasında iki kat arttığı belirlenmiştir. Buradan hareketle oksin, sitokinin ve gibberellinlerin meyvelerde gelişimin erken dönemlerini kontrol ettikleri, etilen ve absissik asidin ise geç evreleri ( olgunlaşma, ayrışma ve kopma olayları) düzenledikleri sanılmaktadır.
ABA’ in bir diğer fizyolojik özelliği su eksikliği çeken bitkilerde önemli miktarda artmasıdır. Bu artış, diğer faktörlerle birlikte stomaların kapanmasına neden olur. Bu şekilde transprasyon sınırlanır ve bitki solmaktan kurtulur. Yüksek sıcaklıklarda da (26 oC) tanelerde fazla miktarda ABA oluşumu gözlenmekte taneler çabuk olgunlaşmakta kısa dolum devresi nedeniyle düşük tane ağırlığı belirlenmektedir. Ayrıca azot eksikliğinde ABA sentezinin arttığı ve küçük tanelerin oluşumuna yol açtığı bilinmektedir (Seçer, 1989).
Son yıllarda ABA’nın membran permeabilitesini ve bu yolla madde alımını değiştirebildiğinden bahsedilmektedir. ABA oksin ve sitokininlerin aksine asimilatların ve mineral maddelerin meyveye girişini engeller. ABA’ in patates gibi bitkilerde yumru oluşumu üzerindeki pozitif etkisi, onun uzunluğuna büyümeyi engellemesi ile dolaylı olarak oluşmaktadır. Bazı araştırıcılar sürekli NO3 ve NH4 beslenmesi gibi yumru oluşumunu engelleyici etkilerin stolon üzerine ABA uygulaması ile ortadan kalktığını ortaya koymuşlardır.
Moleküler etki düzeyinde ABA’ in RNA’ların parçalanmasını sağlayan Ribonükleaz enziminin faaliyetini artırdığı ve protein sentezini durdurma özelliği gösterdiği bilinmektedir (Seçer, 1989).
2.5. Etilen
Basit bir bileşik olan etilen (C2H4) bitkinin kendisi tarafından üretilen gaz formunda yüksek etkili bir BGD olduğu 50 yıldan beri bilinmektedir (Westwood, 1993). Etilen tüm dokularda üretilebilmektedir. Etilen sentezi bir çok çevre faktörüne bağlı olarak artabilir (Seçer, 1989).
Etilenin bitkilerdeki başlıca etkileri;
- Meyve olgunluğunu arttırır.
- Yaprak ve meyve dökümünü hızlandırır.
- Çiçeklenmeyi düzenler.
- Boyuna uzamayı sınırlandırır.
- Çelikten köklenmeyi teşvik eder.
- Dormansiyi kırar.
- Oksin ile birlikte yan göz gelişimini engeller (Westwood, 1993; Seçer, 1989).
Etilenin çeşitli meyve ve sebzelerde olgunlaşmayı çabuklaştırması ekonomik açıdan çok önemlidir. Etilen meyve saplarında ayırıcı bir doku oluşturarak hasadın oldukça hızlı ve kolay yapılmasını sağlar. Etilen çimlenen tohumlarda ve olgun meyvelerde aminoasitlerin parçalanması ile meydana gelen bir doğal men edicidir. Etilen gazının taşınması hücreler arası boşluklar ile gerçekleşir. Işık etilen oluşumunu arttırır (Fırat, 1998).
Etilen gaz formunda olduğundan sadece içinde bulunduğu bitkiyi değil, komşu bitkileri de yayılarak etkiler. Örneğin, olgunlaşmış ve olgunlaşmamış elmalar bir araya getirilse, olgunlaşmamış olanların çabuk olgunlaştıkları görülür. Bu yönü ile etilen hasat sonrası olgunlaşmayı teşvik amacıyla da kullanılmaktadır (Seçer, 1989). Bu amaçla genellikle etephon denilen etilen doğurucular kullanılmaktadır (Fırat, 1998). Bunlar, bitkilere tatbik edildikleri zaman etilen, fosfat ve HCl elde edilmektedir (Westwood, 1993).
Yumru gibi vegetatif depo organlarının oluşumunda etilenin düzenleyici olduğu sanılmaktadır. Ayrıca bitkilerin su düzeyleriyle etilen sentezlenmesi arasında ters bir ilişki vardır. Yani su düzeyi azaldıkça etilen sentezi artmaktadır. Bunun ise ek kök oluşumunu teşvik ettiği bilinmektedir. Çiçek açmayı düzenleyici etkisi ile de bilinen etilen, süs bitkilerinde homojen çiçek oluşumunu sağlaması bakımından önemlidir (Seçer, 1989).
3. KÜLTÜR BİTKİLERİNDE BGD' LERİN KULLANIMI
3.1. Tohumun Çimlenmesi ve Tohumun Dinlenmesi
2.2.1. Meyvelerde
Meyvecilikte kullanılan anaçlar ya çelikle ya da tohumla çoğaltılırlar. Tohumla çoğaltma durumunda çöğürlerin kısa zamanda aşıya gelmeleri ve bunun içinde, çimlenmenin hızlı ve yüzdesinin fazla olması istenir. Tohumlarda katlama işlemiyle çimlenme hızı ve yüzdesinde artış sağlanır. Uyarıcı maddelerin özellikle gibberellinlerin uygulanması ile katlama zamanı kısaltıldığı gibi bazen de bu işleme gerek duyulmayabilir. Pratikte en iyi sonuçlar gibberellin + kinetin uygulamalarında alınmıştır (Çimen, 1988). Bu amaçla turunçgil tohumları 100 ppm GA içeren çözeltide 24 saat ıslatılırsa, tohum çimlenmesinin geliştiği, ancak en iyi sonucun 40 ppm GA ya da 40 ppm NAA’ da 12 saat tutulduğunda elde edildiği bildirilmiştir.
Kısmen katlanmış elma tohumlarının GA3 uygulaması sonunda çimlenme hızı artmıştır. Yabani armutlarda ise 28 gün katlama sonucunda 50 ppm GA3 ile %89,5 oranında çimlenme sağlanmıştır (Özgüven, 1994).
Bugüne kadar dinlenmenin kırılması amacıyla çok sayıda araştırma yapılmış ve GA uygulamalarıyla katlama süresi oldukça kısaltılabilmiştir. Yapılan çalışmaların çoğu GA ile yapılmakla birlikte, GA4 ve GA7’nin dinlenmenin kırılması bakımından 10 kat daha etkili olduğu belirlenmiştir. Ancak bunların temin edilmeleri çok güçtür. Tohumlarda yetersiz katlamaya bağlı olan cüce büyüme yüksek oksin miktarıyla ilgili olup, gibberellin uygulamasıyla bu durum ortadan kaldırılabilir (Güleryüz, 1982).
Pratikte tohumların çimlenmesi amacıyla gibberellinler elma, armut, kiraz ve fındıkta 5 – 100 ppm konsantrasyonda ve filizlenmeden önce uygulanmalı, sitokinin (Kinetin), muhtelif türlerde 100 – 500 ppm konsantrasyonda 1 gün ıslatılarak, etilen ise yine çeşitli türlerde 100 – 500 ppm konsantrasyonda 1 gün ıslatılarak uygulanmalıdırlar (Westwood, 1993).
Şeftalilerde, tohumlarda dinlenmeyi kırmak ve çimlenme yüzdesini artırmak amacıyla IAA, GA, 2,4-D, etil alkol, thiourea, etilen, kloriden kullanılabilmektedir ( Kaşka ve Küden, 1992).
3.1.2. Sebzelerde
Patateste, 50 ppm konsantrasyonda GA uygulamalarında günlük sıcaklık değişmesi olmaksızın dahi %95 çimlenme sağlanmıştır. Bezelye ve fasulyede 500-1000 ppm lik GA aşındırıcı madde ile birlikte kullanılırsa çıkış hızlanmakta ve 1000 ppm de boğum araları uzun olmaktadır. Şeker pancarına 1000 ppm lik 16 saat GA uygulanmış çıkış hızı artmıştır. Aşındırıcı madde ile birlikte kullanılırsa çıkış engellemesi ortadan kalkmaktadır. Marulda GA ışıklanma yerine geçer. Zira GA uygulanan marullar karanlıkta da çimlenmiştir
Öte yandan bir engelleyici olan CCC marulda ve yeşil lahanada çimlenmeyi engellemekte, bu etki GA + Ki uygulamalarıyla kaldırılabilmektedir (Güleryüz, 1982).
3.1.3. Tarla Bitkilerinde
Yazlık buğdaylara 200 ppm konsantrasyonda 4 saat GA uygulanmış ve yavaş çimlenen çeşitlerde çimlenme hızı yükselmiştir. Çabuk çimlenenlere etki etmemiştir. Kışlık buğdaylarda, 100 ppm’lik GA solüsyonunda 4 saat bekletilmiş ve donlara kadar büyüyerek kışa dayanıklılığı azalmıştır. Arpada çimlenme solüsyonuna 0,1 – 2000 ppm GA verilmiş, bunun sonucunda embriyo dinlenmesi kalkmış ve çimlenme gücü ile çimlenme hızı yükselmiştir. Mısırda, 50 – 100 ppm GA uygulanmış ve çimlenme hızı artmıştır. Ayrıca çimlenen tohumun düşük sıcaklıklara dayanıklılığı artmıştır. Buna karşılık ABA uygulamalarıyla çimlenme engellenebilmektedir. Pamukta, 500 – 1000 ppm CCC uygulamalarında çimlenme artmaktadır (Güleryüz, 1982).
3.2. Vegatatif Büyüme
3.2.1. Meyvelerde
Uyarıcı maddelerin tümü vegetatif büyümeye iştirak ederler (Oksin, gibberellin, sitokinin). Bunlardan özellikle gibberellinler hücrenin uzunluğuna büyümesinde etkili olduklarından vegetatif aksamın gelişmesinde önemli rol oynarlar. Meyvecilikte daha ziyade bodur ağaçlar tercih edildiğinden boğum aralarının kısalmasına neden olan engelleyicilerin uyarıcılardan daha fazla kullanım imkanları doğmuştur. Özellikle bilezik alma tekniğinin yerini alarak kuvvetli ağaçları vegetatif gelişmeden generetif gelişmeye yönlendirmektedirler. Meyvecilikte son yıllarda en çok kullanılanlar B9 (alar) ve Paclobutrozol (PP-333)’dur. Topraktan uygulamalar uzun süreli etkili olmakla birlikte kök gelişimini olumsuz etkilediklerinden yapraktan uygulamalar tavsiye edilir (Çimen, 1988).
Bir çok kuvvetli büyüyen türlerde, özellikle elma, armut türlerinde yan dalların düzenli gelişmesini sağlamak amacıyla GA kullanılmaktadır. Tepe kesimi yan dallanmayı teşvik etmekle birlikte düzensiz dallanma meydana getirir. Bu olumsuz durum BA+GA4+7 karışımının lanolin pastasıyla verilmesiyle ortadan kaldırılabilir. Bazı araştırıcılar GA’i tekil tomurcukların tümüne ve arzu edilen gövdenin kabuğuna uygulamışlar, sonuçta daha çok geniş açılı dallar ve artan toplam sürgün büyümesi elde etmişlerdir (Özgüven, 1994).
Yine elmalarda, tam çiçeklenmede promolin uygulamasının sürgün büyümesini artırdığı, 1 yaşlı supur fidanlara 0–500 ppm GA 4+7+BA karışımının uygulanmasıyla dallanmanın arttığı en uygun konsantrasyonun 100 ppm olduğu bulunmuştur. Sonbaharda armutlarda, yaprak dökümünden sonra tomurcuklara % 5’ lik GA+Ki uygulamasının sürgün uzunluğunu artırdığı tespit edilmiştir (Özgüven, 1994). Ayrıca erken yazda kinetin uygulaması dallılığı artırmaktadır (Westwood, 1993). Zira sitokinin ve gibberellinler oksinlerin oluşturduğu tepe baskınlığını (Apikal dormansi) kırarlar ( Kaşka ve Küden, 1992).
Büyüme engelleyicilerin etkisi gibberellinlerin biosentezini engellemek suretiyle kendini göstermektedir. Yalova’da yapılan bir araştırmada PP-333’ün 750 ve 1000 ppm’lik dozları şeftalide taç yaprakların dökümünden 3 hafta sonra yapraktan püskürtme şeklinde uygulanmış ve sonuçta çeşitlere ve dozlara bağlı olarak % 10 ile 25 ‘lik kısalmalar görülmüştür. Ayrıca uygulamanın meyve kalitesini olumlu etkilediği gözlemlenmiştir (Burak, 1991).
Öte yandan kiraz, elma ve şeftalide, topraktan ve püskürtme şeklinde PP-333' ün uygulandığı bir araştırmada en büyük etkinin kirazda olduğu saptanmıştır ve verimi birkaç kat artırmıştır. Ayrıca çeşitli elma (Starking delicious, Amasya) ve şeftali (J.H. Hale, Dixi red ve Redhaven) türlerinde PP-333 uygulanmış ve tam çiçeklenmeden 8 hafta sonra püskürtme şeklinde uygulanan 1500 ppm’lik dozun elmada sürgün gelişmesini % 12-48 oranında azalttığı; şeftalide ise % 30-35 oranında azalttığı ve uygulamanın sürgün gözü sayısını önemli ölçüde artırdığı tespit edilmiştir (Anıl ve ark., 1990).
Bir başka araştırıcı kirazların bodurlaştırılması amacıyla yaptığı 3 yıllık bir deneme sonucunda denenen bütün engelleyicilerin (SADH, CEPA, EXP 3634 ve PP-333), özelliklede PP-333’ün büyümeyi kontrollere göre % 30-70 oranında azalttığını bulmuştur. Kirazlar üzerine yapılan bir diğer araştırmada ise PP-333’ün 500 ppm’lik dozda %20,4-39 arasında, 1000 ppm’lik dozda da %23-77,4 arasında sürgün büyümesini engellediğini ortaya koymuştur (Anıl ve ark., 1990).
3.2.2. Sebzelerde
Çilekte, farklı dozlarda uygulanan GA3' ün birim alanda fide sayısının artışına neden olduğu ,ancak en fazla artışın dikimden 60 gün sonra 50 ve 100 ppm lik GA3 dozlarında elde edildiği bulunmuştur (Özgüven, 1994).
Bir başka araştırmada çilekte, 100 ppm lik GA3 uygulamasının kol gelişimini arttırdığı bildirilmiştir (Pırlak, 1997).
Brüksel lahanası, ravent, su teresi ve yaprak kerevizinde GA uygulamasının bu sebzelerin büyümesini teşvik ettiği bulunmuştur (Özgüven, 1994).
Domateslerde, GA uygulamasının toplam yaprak alanının ve spesifik yaprak alanını kök bölgesindeki sıcaklık 15 ve 25 oC olduğu taktirde artmakta ve büyümeyi teşvik etmektedir (Özgüven, 1994).
Diğer taraftan sebze türlerinde vegetatif aksamın çok fazla büyümesi istenmez. Çünkü bu durum verim kaybına sebeb olur (Güleryüz, 1982).
Bazı araştırıcılar karnabaharlarda kök-gövde oranını artırmada ABA’nın antitransprant (Taşımayı engelleyici) etkisi nedeniyle kullanılabileceğini belirtmektedirler (Şeniz, 1993).
3.2.3. Süs Bitkilerinde
Senpavliyalarda, 10 ppm’lik GA uygulaması uzun yaprak oluşumu ve yaprakların dik durmasını sağlamıştır. Loran begonyalarında, 20 ppm’den az olmak şartıyla verilen GA büyümenin hızlanmasını sağlamıştır. Buna karşılık Rhaphidophura aurea ve Cissus antractica’larda, yüksek dozlarda (50 ppm) GA uygulaması yapılması gerekebilir.
Sardunyalarda, BGD uygulamalarıyla ciddi bir büyüme artışı olmamıştır. Sürgün aslanağzında, 8 – 10 yaprak durumunda 1x50 ppm veya 3x10 ppm GA uygulanırsa olumlu sonuçlar alınmaktadır.
Küpe çiçeklerinde, GA uygulaması büyümeyi az miktarda artırmıştır. Özetle süs bitkilerinde GA dışındaki diğer BGD’ler büyümeyi teşvik amacıyla pratikte pek kullanılmazlar. Süs bitkilerinde, GA uygulaması aşağıdaki çiçeklerde olumlu sonuçlar vermektedir; hercai çiçekli senpavliya, noel yıdızı, loran begonya, sardunya, ıtır çiçeği, küpe çiçeği, sardunya, kangru asması, duvar sarmaşığı, kokumnea ve peperomya. Diğer yandan engelleyicilerin uygulanmasıyla bodur büyüyen saksı bitkileri elde edlebilir. Genellikle % 5 konsantrasyonda döküm yapılarak bu engelleyiciler uygulanabilir (Güleryüz, 1982).
3.2.4. Tahıllarda
Pratikte hububat türlerinde ve sebzelerde vegetatif aksamın fazla büyümesi verime olumsuz etki yaptığından büyümeyi artırıcıların bu amaçla kullanılmaları uygun değildir. Ancak büyüme engelleyicilerin kullanılmaları sapta boğum aralarını azaltıp, sap kalınlığını artırarak sapın dayanıklılığını artırır (Güleryüz, 1982).
Bu amaçla buğdayda, 1979 yılına kadar CCC kullanılmaktaydı. Arpa üretiminde ise mekat-klorit+etephon kombinasyonu 1977’den itibaren resmen kullanılmaktadır. Sonraları yalnız etefon veya klormukat klorid + etefon kombinasyonları pratikte kullanılmaya başlanmıştır. Bu bioregülatörler buğday, arpa, mısır ve çayır otu tohumu üretiminde kulanılmaktadır.
Yine pirinçte, sap dayanıklılığı suda yetişmesi sebebiyle çok önemlidir. Yatan pirinçte verim ve kalite düştüğü gibi hasat giderleri de artar. Yukarıda sözü edilen bioregülatörler pirinçte etkili değildir. Pirinçte sap dayanıklılığını artırmak ve dolayısıyla yatmayı önlemek amacıyla, triazole, PP-333, uniconazol, triapenthezole ve nicotin anilid inabefide gibi etkin maddeler kullanılabilmektedir. Bunların içinde PP-333 ve uniconazollar biraz daha kullanışlıdırlar (Fırat, 1998).
Kışlık çavdarda, CCC+Ethepton’un sap uzunluğu ve dayanıklılığı üzerine yapılan bir araştırmada sap uzunluğu azalırken dayanıklılık ve tane veriminin önemli ölçüde arttığı tespit edilmiştir (Seçer, 1992).
3.3.Tomurcuk Dinlenmesi ve Uyanma
3.3.1. Meyvelerde
Kışın yaprağını döken meyve ağaçları ilkbaharda çiçek açabilmeleri için belli bir soğuklanma (dinlenme) süresine ihtiyaç duyarlar. Dinlenme; ön dinlenme, zorunlu dinlenme ve son dinlenme devrelerinden oluşmaktadır. Dinlenme süresini büyüme engelleyiciler düzenler. Oksinler uyarıcı olmalarına rağmen burada engelleyici durumundadırlar. Zira NAA uygulamaları ilkbaharda çiçeklenme zamanını geciktirmiştir. İlk ve son dinlenme döneminde gibberellinler sürgün gelişmesine neden olurlar. Özellikle soğuklanma ihtiyacı az olan meyvelerde uygulama ile zorunlu dinlenme sona erdirilmiştir. Soğuklama ihtiyacı fazla olan meyvelerde zorunlu dinlenme kaldırılamamıştır.
Meyvecilikte ilkbahar geç donlarında, çiçeklerin ve genç meyvelerin korunmaları gerekir. Burada büyümeyi engelleyiciler devreye girmektedir. Engelleyicilerden CCC, B9, ABA ve PP-333 pratikte uygulanmışlar ve çiçeklenmeyi geciktirmişlerdir (Çimen, 1988).
Meyvecilikte tomurcukların dinlenmesi ve uyanma ile ilgili bazı uygulamalar şöyledir:
Armutta, 100 ppm konsantrasyonda GA uygulanmış ve tomurcuk açması % 100 artmıştır ve yine 200 ppm GA uygulamasında tomurcuk patlaması daha önce olmuştur.
Şeftalide, ayrım periyodu devresinde yapılan GA püskürtmesi çiçek açmasını 14 gün geciktirmiştir. Kayısı fidanlarına ve yaşlı ağaçların dallarına 50, 100, 200 ppm GA sonbaharda katlamalı olarak püskürtülmüş ve farklı çeşitlerde çiçek açması 2 – 4 gün geciktirmiştir (Güleryüz, 1982).
Yine şeftali ağaçlarında, 50, 100, 150 ppm’lik KGA uygulaması tomurcuklar soğuklamasının büyük bir kısmını aldıktan sonra yapıldığında etkili olmuştur. SADH (10.000 ppm), MH (2000 ppm), CCC (2000 ppm) ve GA3 (250 ppm) uygulamalarında dinlenmenin kesilmesi üzerine en iyi sonucu erken dönemdeki GA3 ve SADH uygulamaları vermiştir ( Kaşka ve Küden, 1992).
Dinlenme devresinden sonra çeşitli ağaçlara uygulanan GA sürme zamanını yarı yarıya kısaltmıştır. Bu uygulamaya elma ve kiraz pek tepki vermemiştir.
Bazı bölgelerde meydana gelen yaz dinlenmesi GA uygulamalarıyla kaldırılabilir. Çayda, 100 ppm, narinciyede 100-1000 ppm GA uygulaması bu dinlenmeyi derhal kırar.
Öte yandan GA ile dinlenmesi kırılamayan elma, asma gibi meyvelerde 10 – 30 ppm Ki veya BA etkili olabilmektedir. Özellikle asmanın kesilen çubukları 1000 ppm BA içinde 30 dakika tutulduktan sonra derhal sürgün vermişlerdir. Yine elmanın meyve dallarında dinlenmede bulunan koltukaltı tomurcukları kinetin ile sürgünler meydana getirebilmiştir (Güleryüz, 1982).
3.3.2. Sebzelerde
Bir çok sebze türünde tohumların 5 ppm’lik GA+Kinetin solüsyonuna daldırılmasıyla dormansi azaltılabilir (Fodham ve Biggs, 1985). Öte yandan çimlenmede ışığa ihtiyacı olan sebzelerde (kereviz gibi) GA4/7 ışık ihtiyacını azaltmak amacıyla kullanılmaktadır (Şeniz, 1993). Yani gibberellinler marul ve kereviz tohumlarında ışık etkisi yerini alarak dormansiyi kırarlar (Şalk, 1987).
Termodormansi faktörü tohumların daldırıldığı gibberellin solüsyonona aşağıdaki BGD'lerin dahil edilmesiyle daha da azaltılabilir;
- Etephon- 2 - Chloroethylphosphonic asit (Etrel)
- Daminozide – N - dimethylaminosuccinamic asit (B-9)
- BAB – G – Benzylamino purine (Şeniz, 1993).
Özellikle patatesler, IAA (20 – 100 ppm) solüsyonu içinde 1 – 6 gün tutulurlarsa dinlenme devreleri uzar. Yine IAA veya NAA’ nın 7,5 ppm’lik konsantrasyonları patateslerde sürmenin durması için yeterli olmaktadır. Patateslerde dinlenmeyi kırmak için ise 10 – 50 ppm’lik GA çözeltisine 10 – 20 dakika bandırmak yeterlidir. Bu uygulama şahitlere göre 2 – 3 hafta daha erken sürmeye sebep olmuştur (Güleryüz, 1982).
3.3.3. Süs Bitkilerinde
Lonicere japonicalarda, 2 kez 10 ppm GA uygulaması dinlenmeyi kırmakta ve sürgün oluşturmaktadır.
Çalı kırlalesinin rizomları, 10 – 100 ppm GA içine yarım saat bandırıldıktan sonra derhal sürdükleri halde, yumrulu bitkilerde mesela keklik çiğdemi, yumrulu begonya gibi süs bitkilerinde dinlenme uzamıştır. Begonia evansiana soğancıklarında 10 ppm çözelti içinde kısa devreli (20 dk.) bandırma ile dinlenme uzatılmıştır (Güleryüz, 1982).
3.4. Çiçeklenmenin Uyarılması ve Çiçek Oluşumu
3.4.1. Meyvelerde
Meyve ağaçlarında, yaz ortasında GA uygulanması sonraki yılda çiçek tomurcuğu sayısını azaltıp, yaprak tomurcuğu sayısını artırmaktadır. Aynı devrede büyüme engelleyiciler uygulanırsa % 40’ a varan oranlarda sürgün büyümesi engellenerek çok sayıda çiçek oluşumu sağlanmaktadır. Oksinlerden NAA ve 2,4-D uygulamalarıyla kısa gün bitkisi ananasta çiçeklenme teşvik edilmektedir (Çimen, 1988).
Bu konudaki bazı pratik uygulamalar şöyledir;
Erken yaz döneminde 100-1000 ppm etilen uygulaması birçok türde çiçeklenmeyi teşvik etmektedir. Armutta, tam çiçeklenmeden 40-50 gün sonra 1000 ppm CCC uygulaması çiçeklenmeyi artırmaktadır. Yine armut ve elmada tam çiçeklenmeden 30-40 gün sonra 500-1000 ppm SADH uygulanırsa çiçeklenme teşvik edilmiş olur.
Ayrıca bir çok türde 25 ppm TIBA tam çiçeklenmeden 4-6 hafta sonra uygulanırsa çiçek açmayı teşvik eder (Westwood, 1993).
3.4.2. Sebzelerde
Çileklerde, 50, 125, 250 ppm BA uygulamalarında çiçek sayısının arttığı tespit edilmiştir. Yine çilekte % 0,2 – 1,6’lık CCC uygulaması uzun gün şartlarında çiçek oluşumunu teşvik etmiştir (Pırlak, 1997).
3.4.3. Süs Bitkilerinde
Sklamende, tomurcuk sapları 2-3 cm’ ye ulaştığında 10 ppm GA uygulaması haftalık aralıklarla 3 hafta devam ettirilirse daha erken çiçek açmakta ve daha ekonomik olmaktadır.
Çuha çiçeklerinde, ön çiçeklenme döneminde 10 ppm’lik uygulamalar çiçeklerin 1-2 hafta daha erken satışa gelmesine sebep olur.
Ortancalarda, çiçek tomurcukları 2 cm’ ye ulaştığında 4 gün ara ile 10 ppm’ lik yapılan 2 uygulama çiçek saplarının daha uzun olmasına ve 8-10 gün daha erken çiçek açmasına sebep olmaktadır.
Gloksiyalarda, çiçeklenme hızı ısı 20 oC’ninüzerindeyse 10 ppm’lik GA uygulaması (1-2 defa, ikinci uygulama 4 gün sonra) satış olgunluğunu 1-2 hafta öne kaydırır.
Gibberellinler çiçeklenme hızını kına çiçeklerinde 3 hafta, diğer bazı türlerde ise 1 haftaya kadar kısaltmaktadır. Öte yandan sardunyalara GA uygulanmasıyla ortalama çiçek ölçüleri artmıştır.
Gibberellinlere Ki ilavesi daha düşük GA konsantrasyonlarında aynı etkilerin elde edilmesini sağlamıştır. Engelleyici maddeler ise meyvelerde olduğu gibi süs bitkilerinde de sürgün boyunu azaltmakta ve çiçek sayısını artırmaktadır (Güleryüz, 1982).
3.5. Kök Büyümesi
3.5.1. Meyvelerde
Bu amaçla BGD’ler her zaman kullanılabilmektedir. Fazla kullanılmaları durumunda ise, hem uyarıcılar hem de engelleyiciler kök büyümesini azaltabilmektedir (Çimen, 1988). Mesela erken yazda 2,4-D veya NAA 1000 ppm’lik konsantrasyonlarda çeşitli meyvelere uygulanırsa kök sürgünleri kontrol altına alınabilmektedir (Westwood, 1993). IAA konsantrasyonları eğer 0,001 ppm ile 0,01 ppm arasında ise kök büyümesini artırır. Aksi takdirde engelleyici olarak görev yapar. Gerçi bu durumda kısa fakat çok sayıda yan kök (saçak kök) meydana gelir. Yine 100 ppm’lik GA uygulamaları kök gelişmesini engellemektedir.
Kinetinde, 0,01-0,05 ppm’lik düşük konsantrasyonlarda kök gelişimi artarken 5 ppm’den itibaren kökler tamamen baskı altında tutulmaktadır.
Öte yandan engelleyici maddelerde kök gelişimini engellemektedirler. Uyarıcılar ve kısa kök oluşumuna sebep olurken, engelleyiciler ise kısa ve kalın kök oluşumuna yol açmaktadırlar. Engelleyicilerde düşük konsantrasyonlarda kök oluşumunu teşvik edebilmektedirler (Güleryüz, 1982).
3.5.2. Sebzelerde
Havuçlarda, 100 ppm’in üzerindeki GA uygulamalarında ürün azalır ve karotin sentezi engellenerek kök açık sarı renkli kalırlar. Şeker pancarında ise hasattan 3 – 6 hafta önce 10 – 100 ppm GA uygulaması pancar ağırlığını dolayısıyla şeker miktarını arttırmıştır. Buna karşılık kök ağırlığına oranla şeker yüzdesi 100 ppm’de daha az olmuştur.
Baklagillerde, nodül oluşumuna, dolayısıyla azot miktarı üzerine GA’in etkisi vardır. Domates köklerine, 0,01 – 0,05 ppm’lik düşük konsantrasyonlarda uygulanan kinetin (Ki) büyüme ve bölünmeyi, eğer besin çözeltisinde yeterli yedek madde, örneğin şeker formunda (12,5 mg / l) maddeler mevcutsa teşvik etmiştir. Yine domates ve hıyarda 100 ppm CCC çözeltisi içinde 3 haftalık kültür sonucu kök ağırlığının % 40 – 50 oranında arttığı bildirilmektedir. Fasulyelerde yapılan Ki uygulamalarının NAA’i teşvik ettiği dolayısıyla kök oluşumunu engellemesine rağmen kuvvetli bir kallus oluşumunu meydana getirdiği tespit edilmiştir (Güleryüz, 1982).
3.5.3. Tahıllarda
Pirinçte, CCC uygulamalarıyla çim kök büyümesi artmıştır. Ancak yüksek dozlarda CCC kök büyümesini engellemiştir.
Kök oluşumu konusunda diğer hububat türlerinde de benzer sonuçlar alınmıştır. Özetle bütün BGD’ler düşük konsantrasyonlarda kök büyümesini teşvik ederken yüksek konsantrasyonlarda engelleyici olmaktadırlar (Güleryüz, 1982).
3.6. Kök Oluşumu (Çelik Köklendirilmesi)
3.6.1. Meyvelerde
Bilindiği üzere bugün meyvecilikte iki türlü anaç kullanılmaktadır. Tohum anacı ve klon anacı. Entansif meyvecilikte klon anacı kullanımının yaygınlaştırılması gerekir. Klon anacı elde etme daldırma veya çelikle olmaktadır. Çelikler genellikle odun çeliği, yeşil çelik veya kök çeliği şeklinde olmaktadır. Pratikte daha çok yeşil çelik ya da odun çeliği ile klon anaç çoğaltılması yapılmaktadır (Burak, 1991).
Oksinler çeliklerde kök oluşumunu teşvik ederler. İndol bileşikleri genellikle naftalen bileşiklerinden daha çok saçak kök yaparlar (Çimen, 1988). Günümüzde en fazla kullanılan IBA’dır (Burak, 1991). Pratikte en çok kullanılan IBA dozu ise tür ve çeşitlere göre 1000 – 4000 ppm arasında olmakla birlikte farklı uygulamalarda vardır. Mesela muhtelif türlere 20-200 ppm IBA soak uygulaması, yine IBA quick dıp’in 500-5000 ppm olarak muhtelif türlere yaralar onarılmadan önce uygulanmasında olduğu gibi (Westwood, 1993).
Gibberellinler genellikle köklenme geciktirici etkiye sahiptirler. Engelleyici maddelerden CCC ise gibberellini fazla miktarda ihtiva eden sarılıcı meyve ağaçlarının çelik köklenmesini teşvik etmiştir (Çimen, 1988).
Aslında BGD’lerin pratikte en yaygın kullanıldığı alanların başında çelik köklendirilmesi gelmektedir. Uygulamada BGD’ler çeliklere farklı şekillerde tatbik edilirler. Bunların başlıcaları;
1. Lanolin macun karışımı
2. İç dokuya solüsyon injeksiyonu
3. Üretme yastıklarındaki çeliklere solüsyon veya emülsiyon halinde püskürtme
4. Köklendirme ortamını sulu çözelti halinde sulama
5. Gaz halinde uygulama
6. Isıtma ile bileşiği buharlaştırma
7. Çelik üzerine kürdan ile bileşiklerden yerleştirme
8. Çelik almadan önce çelik alınacak bitkiye BGD uygulaması
Ancak en yaygın kullanılan aşağıdaki 3 yöntemdir.
1. Çelik tabanına toz karışım uygulama
2. Konsantre eriyik içerisine çeliğin alt ucunu hızlı bir şekilde batırıp çıkarma (500-5000 ppm içinde 5 saniye kadar, konsantrasyon arttıkça daldırma süresi daha kısa olmalıdır.)
3. Sulu çözeltiye çelik alt ucunun uzun süre batırarak tutma (10-200 ppm içinde 24 saate kadar bekletilerek) (Güleryüz, 1982; Kaşka ve Küden, 1992).
Köklenmede başarı elde etmek için BGD’lerle birlikte şu metotlarda uygulanmalıdır;
1. Yaralama (Bazı odunsu çeliklerde uzunlamasına yaralama köklenmeyi kolaylaştırır)
2. Şeker uygulama (Yavaş köklenenler için geçerlidir)
3. Fungusit uygulama
4. Mineral besin maddeleri ilave etme
5. Vitamin uygulama (Genellikle B1, nikotinik asit, askorbik asit)
6. Karbon dioksit uygulama (Çimen, 1988).
Elmada, su yerine etenol içindeki 600-2500 ppm’lik IBA çözeltilerinin daha uygun olacağı, otsu bitkilerin de yukarıdaki uygulamalara benzer uygulamalarla köklendirilebilecekleri kaydedilmektedir (Güleryüz, 1982).
3.7. Yeni Sürgün Oluşumu, Doku ve Meristem Kültürleri
3.7.1. Meyvelerde
Bioteknolojiye son yıllarda ülkemizde de ilgi duyulmaya başlanmıştır. Bu teknikten meyvecilikte yararlanma imkanları şöyle sıralanabilir;
1. Bazı meyve türlerinin virüsten arındırılması ve temiz damızlıkların elde edilmesi.
2. Meyvecilikte yürütülen çalışmaların bitki tür sayısı ve kapsamları itibarıyla genişletilmesi.
3. Üretim sorunu olan bazı meyvelere ait çeşit ve anaçların üretimlerinin talebi karşılayacak miktarlara çıkarılması.
4. Vegetatif olarak üretilen meyvelerin gen kaynağı olarak uzun süreli muhafaza uygulamalarının boyutlarının genişletilmesi.
5. Bir çok meyve türünün ıslahında bazı imkanların genişletilmesi ve zaman tasarrufu sağlanması (Çimen, 1988).
Doku kültürü amacıyla organik bileşiklerin yanısıra diğer büyüme düzenleyicilerede ihtiyaç vardır. Embriyo gelişmesi için oksinlere 1 ppm GA3 ilave edilmesinin yararlı olduğu söylenmektedir (Özgüven, 1994).
Doku kültürlerinde bitkilerin her hangi bir yerindeki tek tek hücreler alınırlar ve dışarıdan çeşitli inorganik ve organik maddeler ve vitaminler ilave edilerek steril koşullarda üretilmeye çalışılırlar. Bu işlemde büyüme düzenleyicilerin önemli bir rolü vardır. BGD’ler bu amaçla muhtelif konsantrasyonlarda kullanılmaktadır. Mesela 2 ppm NAA, 0,04-0,2 ppm Ki ve 1 ppm GA konsantrasyonları birlikte kullanılabilir
Meristem kültürü ise; virüslü bitkilerde vegatasyon konisi ucundaki genç embriyonal hücreler virüsten aridir. Bu genç hücrelerden normal bitki elde edilerek enfeksiyonsuz anaçlar elde edilmiş olur. Günümüzde sebzelerden süs bitkilerine hatta meyvelere kadar geniş bir alanda meristem kültürü uygulanmakta ve üzerinde çalışılmaktadır. Meristem kültüründe besin kaplarına en azından oksin ilavesi daha iyi neticeler alınmasını sağlamıştır.
Büyüme için çiçek tomurcuğu, yumurtalık veya vegetasyon konisi gibi izole edilen organların kültürlerinde uç büyütücülerin hepsine de ihtiyaç olduğu görülmüştür. Kinetin embriyoda bölünmeyi, GA ise uzama ve açılmayı sağlamıştır. Fındık, elma ve kayından izole edilen embriyolarda GA verilmesinden sonra karanlıkta dahi çimlendikleri görülmüştür (Güleryüz, 1982).
3.7.2. Tahıllarda
1-100 ppm GA buğdayın tam gelişmiş embriyolarında gelişmeyi çabuklaştırmıştır. Bir diploid çeşitle tetraploid bir çeşidin melezlenmesinden oluşan yulaf hibridi embriyosunun gelişmesi ve büyümesi için GA kayıtsız şartsız gerekli olmuş ve uygulama görmeyenler çok cılız kalmışlardır (Güleryüz, 1982).
3.8. Meyve Tutumu ve Partenokarpi
3.8.1. Meyvelerde
Normalde bir meyve ağacında açan çiçeklerin ancak % 5’i meyve haline gelir. Meyve tutumunda tozlanma ve döllenme öncelikle etkili olmakta; ekoloji ve morfolojik özellikler de ikinci derecede etkili olmaktadır. Tozlanmanın eksikliği meyve tutumunu azaltmakta ve tozlanmayla meyvedeki çekirdek sayısı ve meyve büyümesi artmaktadır. Çekirdeksiz meyveler ise partenokarpik meyveler olarak adlandırılır. Böyle meyveler küçük oldukları gibi her zaman dökülmeye meyillidirler. Çekirdek oluşumu çiçek tozunda bulunan uyarıcıların (IAA, IBA, NAA, GA, 2,4-D gibi) miktarına bağlıdır. Bu uyarıcıların miktarı artırılarak çiçek dökümü azaltılmış, meyve tutumunda ve partenokarpik meyve oluşumunda artışlar sağlanmıştır (Çimen, 1988).
Armutlarda, çiçeklenme zamanı GA3 ve GA4+7 uygulamaları meyve tutumunu artırmaktadır. Bunun için önerilen doz, 15-25 ppm’dir (Özgüven, 1994). Yine armutlarda tam çiçeklenme döneminde 1000-5000 ppm GA püskürtmeleri sayesinde ısı –6 oC’ ye düşünce bile % 25-60’lık bir meyve tutumu sağlanmıştır. Gerçi bu uygulamada çiçeklerin üşümesinden ötürü az bir meyve elde edilmiştir. Ancak GA’nın düşük ısılarda dahi meyve tutumuna sebep olduğu doğrulanmıştır. Bir başka armut çeşidinde (Dr.Jules Guyot) çiçek devresinde GA püskürtmeleri meyve tutumu ve ürünü oldukça artırmış, ancak 100 ppm’den sonraki uygulamalar meyve formunda değişmelere neden olmuştur (Güleryüz, 1982).
Elmada (Golden Delicious) 25 ppm promalin tam çiçeklenmede ve bundan 8 gün aralıklarla 1-2 kez püskürtüldüğünde meyve tutumu ve meyve ağırlığı bakımından olumlu netice alınmıştır (Özgüven, 1994). Yine elmada (Combertscalville) 100-800 ppm kadar GA7, A4, A2 veya AL ile % 40-80’lik bir meyve tutumu sağlanmıştır. Bir başka elma çeşidinde ( Gravensteiner ve Jonatan) gibberellin uygulamasından sonra partenokarp meyveler oluşmuştur (Güleryüz, 1982).
Kirazlarda tam çiçeklenmeden hemen sonra veya tam çiçeklenme döneminde 200 ppm GA3 ve oksin karışımı uygulamaların meyve tutumunu artırdığı tespit edilmiştir. Önerilen dozlar çeşitlere göre farklılıklar gösterebilmektedir (Özgüven, 1994). Yapılan bir başka araştırmada 50-100 ppm GA ile 25-100 ppm oksin kombinasyonları katı olarak uygulanmış ve partenokarp meyve tutumu sağlanmıştır (Güleryüz, 1982).
Trabzon hurmasında, GA3 uygulaması meyve tutumunu artırmış, ancak meyveler daha küçük ve tanık meyvelere daha yakın çatlaklara sahip olmuştur (Özgüven, 1994).
Şeftalilerde, GA uygulamasından sonra (500 ppm) kolayca partenokarp meyveler oluşmuştur. Ancak tam çiçeklenme veya daha önce yapılan uygulamalar meyve formunun bozulmasına neden olurken, çiçek yapraklarının dökülmesinden sonra yapılan uygulamalar, meyvelerin tam formunda ve normal büyüklükte olmasını sağlamıştır (Güleryüz, 1982).
Turunçgillerde, tam çiçeklenmede 10-75 ppm GA uygulaması meyve oluşumunu artırmaktadır. Ancak muhtelif yer ve türlere bağlı olarak önerilen doz genellikle tam çiçeklenmede veya hemen sonra 10 ile 2000 ppm arasında değişmektedir (Özgüven, 1994). Turunçgil çiçeklerine (limon, turunç, portakal), 100-1000 ppm GA püskürtülünce meyve formu ve büyüklüğü değişmeksizin meyve tutumunun çok arttığı tespit edilmiştir (Güleryüz, 1982). Bir başka araştırıcı portakal ağaçlarına GA4+7 uygulamasının ağaç başına verimi % 21 oranında artırdığını belirlemiştir. Öte yandan turunçgillerde sadece GA’ler değil GA+PCPA+2,4,5-T kombinasyonları da önerilebilmektedir (Özgüven, 1994).
Üzümde, özellikle gibberellinler çekirdeksizliği teşvik ettiği anlaşıldıktan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Tam çiçeklenmeden az önceyle tam çiçeklenmenin hemen sonrası arasındaki dönemde 1-1000 ppm’lik GA püskürtmeleri veya kısa süreli bandırma şeklindeki uygulamalar çekirdeksizliği artırdığı gibi meyve tane büyüklüğünü ve salkım büyüklüğünü artırmaktadır. Örneğin, uygulama görmeyen taneler 180 mg gelirken uygulama görenler 1125 mg’a yükselmiştir. Üzümde GA uygulaması çok fazla ürün artışına sebep olabilmektedir. Mesela Rus üzümlerinde GA uygulaması % 200-400 verim artışına sebep olmuştur. Öte yandan Fultem üzümlerinde de 20 ppm’lik GA püskürtmeleri mutlak verim artışına sebep olmuştur. GA uygulamaları çekirdeksiz üzümlerde daha başarılı sonuçlar vermiştir
Ayrıca Kinetin ve CCC uygulamaları da meyve tutumunu artırabilmektedir. Bu konuda yapılan uygulamalar ortalama % 20 Oranında meyve tutumunu artırmıştır (Tangolar ve Ergenoğlu, 1989). Son zamanlarda sitokinin ile oksinlerin çekirdeksiz üzümlerde birlikte kullanımı ile partenokarp meyve oluşumu artırılmıştır. Bu amaçla 800 ppm BA ve 20-30 ppm CPES konsantrasyonları en uygun dozlar olarak bildirilmiştir (Güleryüz, 1982).
3.8.2. Sebzelerde
Sebzelerde özellikle domates ve patlıcan yetiştiriciliğinde meyve tutumunu arttırmak amacıyla BGD’ler kullanılmaktadır. Ülkemizde ilkbahar erken ve sonbahar geç dönemlerinde yapılan örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde sıcaklığın düşmesi (10 oC’nin altına), nispi nem oranının artması, havanın kapalı ve yağışlı olması gibi faktörlere bağlı olarak meyve tutumu azalmakta veya hiç meyve tutumu gerçekleşmemektedir (Ertekin, 1997).
Bugün ülkemizde sebze yetiştiriciliğinde, özellikle verimi doğrudan etkileyen meyve tutumunu arttırmak amacıyla şu hormonlar kullanılmaktadır:
1. BNOA ( Beta-naphthoxy acid)
2. NAA + NAD (Naphthalene acetic acid + Naphthalene acet amide)
3. 4 – CPA (Parachlorophenoxy acetic acid)
Bunlardan 4–CPA sadece çiçekler püskürtülürken, diğerleri tüm bitkiye uygulanabilmektedir (Ertekin, 1997; Kaygısız, 1997).
Pratik uygulamalarda, 1984 yılına kadar 2,4-D kullanılırken insan sağlığına zararlı olduğu iddiaları üzerine bu BGD devletçe yasaklanmış olup, bunun yerine 4-CPA kullanılmaktadır. 4-CPA’nın uygulama dozları Tablo 3 ve Tablo 4’ de ppm ve cc/litre olarak verilmiştir.
Daldırma uygulamalarında; uygulanacak dozda BGD 500 – 600 cc’lik temiz bir plastik veya cam kap içerisinde hazırlanır. Çiçek salkımı çiçeklerin tamamının BGD’li solüsyonla kaplanacak şekilde daldırılır. Püskürtme uygulamalarında ise çiçeğe 0,3 m uzaktan yeni gelişmekte olan taze yapraklara ve büyüme noktasına gelmeyecek şekilde, yalnız çiçek açmış salkımlara tatbik edilir. Domates salkımında bulunan çiçekler sırayla açmakta olup, her çiçeğe ayrı ayrı uygulamak pratik olmaz. Salkımda en az 2 – 3 çiçek açtığında yapılmalıdır. 5 – 7 gün sonra salkımda açan diğer çiçekler içinde ikinci bir uygulama yapılabilir (Ertekin, 1997).
BGD uygulaması günün her saatinde yapılabilirse de en uygun zaman sabah 9.00-11.00 arasında veya akşam serinliğindedir. Sebze yetiştiriciliğinde BGD uygulaması, çiçek salkımlarına, daldırılarak veya püskürtülerek yapılır (Kaygısız, 1997).
. Tablo 3. 4-CPA’nın etkili maddelerine göre litre suya uygulanacak miktarlar (Ertekin, 1997).
4-CPA |
ÇEŞİT HASSASİYETİ |
Kullanma Miktarı (cc/1 lt su) |
|
Soğuk devrede |
Sıcak devrede |
||
7 g/l
|
BGD’ye hassas olanlar |
2 |
3-4 |
BGD’ye hassas olmayanlar |
4-5 |
8-10 |
|
14 g/l |
BGD’ye hassas olanlar |
1 |
1,5-2 |
BGD’ye hassas olmayanlar |
2-2,5 |
4-5
|
Tablo 4. Domateste 4- CPA’nın ppm olarak uygulama dozları (Çığır, 1992)
ÇEŞİT HASSASİYETİ |
Kullanma Dozu (ppm) |
|
Soğuk devrede |
Sıcak devrede |
|
BGD’ye hassas olanlar |
5 |
10 |
BGD’ye hassas olmayanlar |
10 |
20 |
Kabakgillerde, 10 – 2000 ppm’lik GA uygulamaları partenocarp meyve oluşumunu arttırmıştır. Karpuzlarda ise % 1’lik IAA uygulaması çekirdeksiz meyvelerin aksine tohumlu meyveler oluşturarak meyve tutumunu oldukça iyileştirmiştir (Güleryüz, 1982).
Çilekte, % 2 dimethyl sulphoxide’e ilave olarak NAA uygulaması meyve tutumunu yaklaşık % 50 – 100 oranında arttırdığı ve bunun altındaki NAA dozlarının ise partenokarp meyve oluşumuna sebep olduğu tespit edilmiştir (Pırlak, 1997).
3.9. Çiçek ve Meyve Seyreltmesi
3.9.1. Meyvelerde
Bazı durumlarda meyve tutum oranının azaltılması pratikte büyük önem taşır. Zira fazla meyve tutumu meyvelerin rekabet dolayısıyla çok küçük kalmasına neden olabilir (Çimen, 1988).
Meyvelerde, seyreltme amacıyla pratikte NAA, NAD ve NAA’nın sodyum tuzu elmalarda etkili olmuştur. Önerilen doz amid için 25-100 ppm, NAA için 15-25 ppm’dir (Güleryüz, 1982; Çimen, 1988; Burak, 1991).
Elmalarda (Amasya), 30 ppm’lik dozla uygulanan NAA, NAA’nın sodyum tuzu ve NAD seyreltme üzerinde oldukça önemli bir etki yapmıştır. Aynı zamanda bir insektisit olarak kullanılan Sevin (1-Naftalen-N-metil karbonat)’de seyreltmede kullanılabilmektedir. Bunun için elmada tam çiçeklenmeden 15 gün sonra 100 litre suya 60-180 g ilavesiyle yapılan uygulamalar yeterli oranda seyreltme sağlar (Burak, 1991). Ayrıca etilen ve SADH’ da armut ve elmada kimyasal seyreltme amacıyla kullanılabilmektedir (Westwood, 1993). Yine elmada (Amasya) NAA, NAD, NA Na ve 2,4-D 5,10,20 ve 30 ppm konsantrasyonlarında denenmiş, en uygun uygulama zamanı olarak çıplak çanak safhasının olduğu; en uygum uygulama dozu olarak da NAA, NAD, NA Na için 20 ppm, 2,4-D için ise 5 ppm bulunmuştur ( Kaşka ve Küden, 1992).
Şeftalide, 50-150 ppm’lik GA’in muhtelif türlerde Ağustos ayındaki uygulamaları seyreltme üzerine olumlu etki yapmıştır. NAA yine çeşitlere bağlı olarak 10-80 ppm dozlarında etkili olmuştur. Bunlardan başka şeftalilerde seyreltme amacıyla dinitro bileşikleri, treozot yağı, carbarly, ethrel, 3-CPA, NP7 ve CGA-15281 gibi düzenleyiciler de kullanılabilir. Şeftali, erik ve nektarinde en iyi uygulama zamanı tam çiçeklenmeden 1-5 gün sonra olduğu, NPA’nın ise tam çiçeklenmeden 6-10 sonra uygulanması gerektiği bildirilmiştir ( Kaşka ve Küden, 1992).
Zeytinde, 100 ppm NAA veya 100-250 ppm amid, hatta mandarinlerde 350-1000 ppm NAA seyreltme amacıyla kullanılmaktadır (Güleryüz, 1982).
Vişnede, NAA ve NAD, 5,10,20 ppm’lik konsantrasyonlarda yüksek oranda seyreltme sağlanmıştır ( Kaşka ve Küden, 1992).
Portakalda, 25-200 ppm GA seyreltmede başarı sağlamıştır. GA üzümde de seyreltme amacıyla kullanılmaktadır. Bunun için önerilen doz 0,1 ile 10 ppm arasında değişmektedir (Burak, 1991).
3.10. Hasattan Önce Meyve Dökülmesinin Azaltılması
3.10.1. Meyvelerde
Genellikle hasat zamanı yaklaştığında elmalar ve diğer bazı meyvelerin dala bağlanma kuvveti oldukça zayıflamaktadır. Meyve sapının dala bağlandığı noktada bir ayrılma oluşmakta ve kuvvetli bir rüzgar estiğinde meyveler dökülebilmektedir. Bunun önlenmesi yetiştiriciler için büyük ekonomik önem arz eder (Burak, 1991).
Uyarıcılardan oksin ve gibberellinler meyve dökümünü azaltmaktadırlar. NAA, NAd, NAA’nın sodyum tuzları, 2,4-D, 2,4,5-T yumuşak çekirdeklilerde etkili olmuştur. Yapılan denemeler uygulamanın genel olarak olgunlaşma tarihinden 1-2 ay önce başlaması gerektiğini göstermiştir. Uygulama 48-72 saatte etkili olmaya başlar ve 5-6 günde etkinlik maksimuma ulaşır. Etkinlik 10 gün ile 4 hafta devam eder (Çimen, 1988). Bu etki Tilton kayısı çeşidinde 10-14 haftayı bulabilmektedir (Burak, 1991).
Yumuşak çekirdekli meyvelerde, tam çiçeklenmeden birkaç gün önce Alar uygulaması dökülmeyi önlemede olumlu sonuç vermektedir.
Turunçgillerde, dökülmeyi önlemek için 2,4-D (10-20 ppm) ve 2,4,5-T (10-20 ppm) uygulanıyorsa da 50-100 ppm GA’ inde bu amaçla kullanılabileceği bildirilmiştir. Diğer bir araştırıcı portakalda 20 ppm GA hasattan 1 ay önce uygulandığında dökülmelerin engellendiğini bulmuştur.
Kirazlarda, kırmızı dökülmeyi önlemek için 75-100 ppm dozundaki NAA çiçeklenme başlamadan önce püskürtülerek uygulanır.
Kayısılarda ve İtalyan eriklerinde, çekirdeklerde taşlaşma başladıktan 2 hafta sonra püskürtülmek üzere 2,4,5-TP, 5-20 ppm konsantrasyonda önerilir (Güleryüz, 1982; Westwood, 1993).
Elmalarda, hasat öncesi dökülmeyi önlemek ve kaliteyi artırmak amacıyla 1000-2000 ppm SADH tam çiçeklenmeden 45-60 gün sonra uygulanmalıdır (Westwood, 1993).
3.11. Erkencilik Sağlama
3.11.2. Meyvelerde
Çiçek ve genç meyve döneminde 2,4,5-T uygulamaları bademde hasadı 18 gün kadar erkene almıştır.
Hasat öncesi uygulamalarda NAA, 2,4,5-T yazlık elma çeşitlerinde 3-4 haftalık erkencilik sağlamıştır. Yine 2,4,5-T şeftali, erik ve incirde aynı şekilde erkencilik meydana getirmiştir. Erken yazda etilen uygulaması (100-1000 ppm) çiçeklenmenin erken başlamasına sebep olmuştur (Westwood, 1993).
3.11.2. Sebzelerde
Çileklerde, GA uygulamalarıyla çiçeklenmenin daha erken olabileceği, bu amaçla 12,5 – 25 ppm’lik GA’in kullanılabileceği bildirilmektedir. Bunun tabii sonucu olarak daha erken meyveye yatma sağlanabilir (Özgüven, 1994).
GA, 30 – 200 ppm arasında değişen konsantrasyonlarda verildiğinde enginarlarda erkenciliği teşvik etmektedir. Bu şekildeki yapraklara püskürtülerek yapılan uygulamalar sonucu 1 – 3 ay arasında erkencilik sağlanmıştır (Şalk, 1987).
3.12. Hasat Sonrası Fizyolojisi
3.12.1. Meyvelerde
Hasat sonrası fizyolojisine BGD’lerin etkileri farklı olmaktadır;
1. 2,4-D elma, armut ve muzlarda olgunlaşmayı hızlandırırken, turunçgillerde uzun süre muhafazayı sağlamıştır. Yine 2,4-D ve 2,4,5-T limonların depolama süresini uzatmaktadır.
2. Etilen uygulamalarıyla olgunlaşma hızlandırılmaktadır. Özellikle muzların olgunlaştırılmasında bu uygulama yaygındır (Çimen, 1988).
BGD’ lerin meyve olgunlaşmasında, doğal yaşlanma olayının meydana geliş zamanını hızlandırmak veya frenlemek gibi fonksiyonları vardır. Bilindiği gibi meyve, sebze ve kesme çiçeklerin depolanmasında, öncelikle bu materyalin çürümesini
önlemek ve bu amaçla su kaybını en aza indirerek, depo havasının nem içeriğini yüksek tutmak gerekir. Öte yandan solunumla kaybolan organik maddenin de azaltılması gerekir. Bunun içinde deponun ısısının oldukça düşük olması gerekmektedir. Mesela;
Çilekler : 20 oC’ de 2-3 gün, 0 oC’ de 3-2 hafta,
Şeftaliler : 20 oC’ de 7 gün, 0 oC’ de 7 hafta,
Elmalar : 20 oC’ de 2-4 hafta, 0 oC’ de 3-6 ay dayanabilirler. Bu dereceler her tür için minimum ısı seviyesi olup, bu en az değer muzlarda 12-13 oC’ dir.
BGD’ lerin sebze ve meyvelerin depolanma yeteneğine etkileri azdır. GA turunçgil, muz ve domateslerde içine bandırılmak suretiyle bir hafta civarında olgunluğa engel olmuştur. GA olgunluğa etki eden etilene engel olur. Ancak etilen GA’ nın etkisini ortadan kaldıramaz. Kayısılarda da benzer uygulamalarla renklenmenin azaltılması, dolayısıyla olgunluğun geciktirilmesi sağlanmıştır.
Eriklerde hasattan iki hafta önce 100 ppm GA ile püskürtme yapılması olgunlaşma ve renklenmeyi geciktirerek, dayanıklılık ve depolanma yeteneğini artırır (Güleryüz, 1982).
Süksinik asit hidrasidi elma, kiraz ve şeftalide rengin artırılmasında, etrel turunçgil ve muzun sarartılmasında kullanılmaktadır (Morini ve ark., 1990; Sala ve ark., 1988).
3.12.2. Sebzelerde
Kinetin uygulamaları sebzelerde olgunluğu geciktirebilmektedir. Ayrıca BA (Benzyl adenin) çilekte hasattan üç gün önce 150 ppm konsantrasyonda püskürtülmesi dayanma süresini uzatmıştır. Marul, ıspanak, kuşkonmaz, yaprak kerevizi gibi çeşitli sebzelerde hasattan önce ve sonra yapılan püskürtmeler ve kısa süreli bandırmalar (genellikle 10 ppm ‘lik çözeltilere) daha iyi depolama yeteneği sağlamıştır.
Patates ve soğanlar, B9 (Alar) çözeltisine batırıldıktan sonra kurutulurlarsa daha uzun süre depolanabilirler (Güleryüz, 1982). Aynı sonuç büyüme engelleyicilerden Maleik hidrazid (MH) uygulamasında da görülmüştür (Morini ve ark., 1990). Bu BGD (MH) soğan yumrusundan geçerek muhafaza sırasında başka yaprakların üretilmesini engelleyerek cücüklenmeyi önleyici bir rol oynar (Şeniz, 1993).
Etilen, domatesin hızlı bir şekilde kızartılmasında ve olgunlaştırılmasında kullanılmaktadır. Bu amaçla genel olarak 0,1 – 1 ppm içsel etilen konsantrasyonu yeterlidir (Sala ve ark., 1988; Kaynaş ve ark., 1989).
3.12.3. Süs Bitkilerinde
Çiçekçilikte, çiçeklerin dayanması için genellikle şekerler, bakterisitler, fungusitler, solunum engelleyici maddeler ve hücre özsuyunda çözünen ve kırmızı-mavi renkleri koruyan metal tuzları kullanılır. Az miktarda NAA ve bazen de GA dayanıklılığı artırabilir.
Aslanağzı, karanfil ve diğer kesme çiçekler B9 ve CCC çözeltileri içinde bir gece bırakılırlarsa dayanıklılığın arttığı gözlenir. Burada konsantrasyon sınırları, CCC için 10-100 ppm ve B9 için ise 10-250 ppm olarak verilmektedir (Güleryüz, 1982).
3.13. Yaşlanma ve Yaprak Dökümü
3.13.1. Meyvelerde
Doğal büyüme seyri içinde gelişimini tamamlayan yapraklarda yaşlılık dönemi başlar. Önce yaprak sapı ile gövdenin birleştiği yerde enine birkaç hücre tabakasında hücre bölünmesi görülür. Sonra bu tabakadaki hücre duvarları eriyerek yaprak tutunduğu kısımdan ayrılır. Bu mekanizma, çiçek ve meyve dökümünde de geçerlidir. Hücre bölünmesi esnasında komşu hücre zarları mantarlaşarak koruyucu görevi üstlenir.
Meyvecilik açısından fidanların depolarda muhafazaları esnasında yaprakların ayrılmasıyla, yaprakların gövdeyle birleştiği yerler hastalıklara açık hale gelir. Bunu önlemek için yapraklara defolant maddeler tatbik edilerek yaprakların erken dökülmeleri sağlanır (Çimen, 1988). Bu amaçla hasattan önce satılacak fidanlara 2000 ppm etilen tatbik edilebilir (Westwood, 1993).
Sert kabuklularda kabuğu çatlatmak amacıyla tam olgunlaşmadan önce etilen gazı uygulanmaktadır (Çimen, 1988).
Öte yandan, şeftali, kiraz, erik, armut, elma ve yaban mersininde hasattan 10 gün önce 500-2000 ppm; üzümde ise, hasattan 2 hafta önce 250 ppm etilen uygulanması meyve kopmasını teşvik etmekte ve hasadı kolaylaştırmaktadır (Westwood, 1993).
Buna karşılık oksinler ve gibberellinler yaprak dökülmesini engellemektedir. Bu amaçla 50-100 ppm NAA çözeltisine bandırma veya bu çözeltinin püskürtülmesi yeterli olmaktadır. Gibberellinlerde geç yaz döneminde büyüme aktivitesini devam ettirerek yaprak dökümünü geciktirebilirler.
Absissik asitte yaprak dökümünü hızlandıran BGD’ lerdendir. ABA’ in uygulanmasıyla hemen yaprak dökülmesi meydana gelmez. Ancak bu uygulamayla yaprak dökümünün daha erkene alındığı ve hızlandığı sanılmaktadır.
Yaprak dökümünün fidancılıktan başka çeşitli alanlarda ekonomik önemi vardır. Mesela; pamukta yaprakların erken dökülmesi makineli hasada imkan vermektedir. Elma ve armutlarda % 2’ lik alanin ile % 3’ lük potasyum iyodit kombinasyonları ekim ayının başında püskürtülürse yaprak dökümünde oldukça etkili olmuşlardır (Güleryüz, 1982).
3.13.2. Sebzelerde
Sebzelerde yaprak dökülmesinin en büyük avantajı makine ile hasada imkan tanımasıdır. Özellikle patates gibi yumrulu bitkilerde hasadı kolaylaştırmak ve yapraklanmayı etkin şekilde azaltmada Diquat gibi bileşikler kullanılmaktadır. Bezelye, fasulye, Brüksel lahanası ve diğerlerinde hasat öncesinde yaprak dökümü sağlanabilirse makine ile hasat çok daha kolay olmaktadır (Güleryüz, 1982; Şeniz, 1993).
3.14. Hastalıklara Karşı Hassasiyet ve Dayanıklılık
3.14.1. Meyvelerde
BGD’ lerin hastalık ve zararlılarla ilişkileri henüz yeni bir konudur. Büyüme engelleyicilerden bu konuda yararlanılmaya çalışılmaktadır. ABD’ de PP-333 elmada külleme ve kara lekeye karşı koruyucu olarak kullanılmıştır. Petal yapraklar döküldükten sonra 1 ve daha fazla sayıda uygulamalar yapılmış ve 750 ppm’ lik tek uygulamayla kara lekeye karşı yapraklarda % 96, meyvelerde % 93; külleme de ise % 76 başarı sağlanmıştır. Yine aynı madde solgunluğa neden olan fusarium’ a karşı dayanıklılığı artırmak amacıyla kullanılmış ve hastalık şiddetinde azalma olmuştur (Çimen, 1991; Çimen, 1990).
Ayrıca elmada çiçeklenme döneminde GA4+7' nin haftalık aralıklarla 4 kez uygulanmasının hem çiçek çukuru pasını, hem de çiçek sapı pasını azalttığı belirtilmiştir.
İtalyan erklerinde, görülen iç kahverengi hastalığının etkisi, hasattan 4 hafta önce 50 ppm GA3 uygulamasıyla engellenebilmekte veya azaltılabilmektedir (Özgüven, 1994).
Vişnede, sarı virüs hastalığının etkisi, taç yapraklar döküldükten 10-15 gün sonra, 15-25 ppm GA uygulamasıyla azaltılabilmektedir.
Üzümlerde, sıkı salkım oluşması mantari hastalıkların oluşmasına neden olmaktadır. Salkımın gevşetilmesi ve çürümenin azaltılması amacıyla 1-10 ppm GA, tam çiçeklenmeden 2-3 hafta önce uygulanmalıdır (Westwood, 1993; Özgüven, 1994).
Ayrıca BGD’ ler günümüzde yabancı ot mücadelesinde de kullanılabilmektedir. Bunun için kullanılan düzenleyicilerin aktif maddeleri fenoksi yağ asitleridir. Bu gurupta, 2,4-D, 2,4,5-T (TC,P), dichloroprop (MCPA, MCPB), mecoprop maddeleri yer alır. Ayrıca benzoik asitler de yabancı ot mücadelesinde kullanılır. Bunların zehirleyici etkileri fenoksi asitlerinden fazladır. Benzoik asitlerde, TIBA olarak bilinen 2,3,6-eriklorobenzoik asit ve benzylpropathl aktif maddelerini sayabiliriz ( Kaşka ve Küden, 1992).
Diğer yandan yağmur çatlağı özellikle kirazlarda sık görülen bir durumdur. Bunu önlemek için hasattan 3 hafta önce 5-10 ppm GA uygulaması önerilmektedir (Özgüven, 1994).
3.15. Çiçeklenmeyi Geciktirmek ve Soğuklara Mukavemeti Artırmak
3.15.1. Meyvelerde
Özellikle ılıman iklim ve geçit bölgelerinde ilkbahar geç donları çiçek açan tüm meyve ve sebzelerde önemli zararlanmalara sebep olmaktadır. Bu yüzden böyle yerlerde çiçeklenmenin bir miktar geciktirilmesi bu zararları önleyebilir. Bu amaçla çeşitli BGD’ ler kullanılmaktadır. Örneğin; 1500 ppm’ lik alar uygulaması şeftalide çiçeklenmeyi geciktirmektedir.
Erik, elma, şeftali ve kirazlarda Temmuz ve Ağustos aylarında 200 ve 400 mg/l halinde spreylenen potasyum naftalen asetat (KNA)’ ın çiçek tomurcuklarında 5-10, odun gözlerinde ise 19 güne kadar bir gecikme sağladığı belirtilmiştir.
Kayısıda, çiçeklenmeden takriben 40 gün sonra don olayından 15 saat önce 100 ppm’ lik 2,4,5-T ile ağaçlar spreylenmiş ve sonuçta muameleye tabi tutulmuş ağaçlar, diğerlerine göre % 83,9 oranında daha az meyve dökmüşlerdir.
Bir diğer araştırmada şeftalide, GA’ nın, çiçek seyreltilmesi, çiçeklenmeyi geciktirme ve çiçeklerin dayanıklılığını artırma amacıyla kullanılabileceği ortaya konmuştur (Burak, 1991).
Kiraz, erik ve şeftalide, erken yağmurlarda 200-800 ppm etilen uygulaması göz açılmasını ertelemektedir.
Elmada, 4000 ppm SADH uygulaması yağmurlama sprey şeklinde uygulanırsa çiçeklenmeyi ertelemekte ve meyveliliği artırmaktadır. Yine bademde 2000-4000 ppm SADH Haziran, Eylül, Ekim aylarında uygulanırsa çiçeklenmeyi ertelemektedir (Westwood, 1993).
Şeftali üzerinde yapılan değişik çalışmalarda, 100-200 ppm GA3 uygulamasının çiçeklenmeyi çeşitlere bağlı olarak 2-14 gün geciktirdiği tespit edilmiştir.
Kayısılarda, etephon (2000-4000) ve ABA kullanılmış ve sonbaharda uygulanan etephon’ un çiçeklenmeyi birkaç gün geciktirdiği, tomurcuk kabarmasından hemen önce uygulanan ABA’ in ise çiçek ve yaprak tomurcuklarının açılmasını geciktirdiği bildirilmiştir
Öte yandan CEPA’ nın 100, 200, 400 ve 800 ppm ile, B9 (Alar)’ ın 500 ile 1000 ppm’ lik dozlarının şubat ayındaki uygulamasının çavuş üzümlerinde çiçek açılmasını geciktirdiği ve dolayısıyla ilkbahar geç donlarından koruduğu tespit edilmiştir (Burak, 1991).
3.16. Meyve Şekli, Rengi, Kalitesi ve Verim
3.16.1. Meyvelerde
Meyvecilikte verimi artırmak, buna karşılık kaliteyi korumak çok önemlidir. Kalite her ne kadar çeşide bağlı olsa da, önemli ölçüde de çevre şartlarına bağlıdır. Renk, özellikle elmada önemli bir kalite sorunudur. Son yıllarda bazı büyüme düzenleyiciler kullanılarak meyvelerdeki renk sorunu giderilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla Yalova’da Starking elmalarında hasattan 9-10 hafta önce (67-75 gün) uygulanan 1000 ppm (100 g / 100 l) dozundaki alar-85 (B9) kabuk renginin kırmızılaşmasını önemli ölçüde artırmıştır. Bir başka araştırmada ise alar-85 ve etrel+NAA tek başlarına ve birlikte kullanılmış ve meyve kabuk üst rengi için en iyi uygulama etrel 350 ppm+NAA 20 ppm uygulaması olarak bulunmuştur.
Ayrıca büyüme engelleyiciler (PP-333, alar vs.) büyümeyi kontrol altına alırken, meyve verim ve kalitesine de olumlu etkiler yapmaktadır. Örneğin; elma, kiraz ve şeftalide topraktan ve püskürtme şeklinde PP-333 uygulanan bir araştırmada en büyük etkinin kirazda olduğu, 5 yaşındaki Van kiraz çeşidinde toplam verimin topraktan uygulamada kontrole göre 3 kat, püskürtme uygulamasında ise 2 kat arttığı; şeftalide ise daha az verim artışı sağlandığı tespit edilmiştir (Burak, 1991).
Elmada, tam çiçeklenmeden 18 gün sonra GA4+7‘ ye NAA ve BA ilave edilerek yapılan çalışmada meyve iriliğinin oldukça arttığı görülmüştür.
Şeftalide, çiçeklenmeden 30 gün sonra meyveye 20 mg GA verilmesinin olgun meyvenin ağırlığını ve iriliğini artırdığını, meyve rengini iyileştirdiğini ve meyvenin suda çözünebilir kuru madde içeriğini arttığı bildirilmiştir (Özgüven, 1994).
Elmada, 25 ppm dozundaki BA çiçeklenmeden 10 gün sonra uygulanırsa meyve boyu artmaktadır.
Kiraz, şeftali ve erikte, 500-2000 ppm SADH tam çiçeklenmeden 2-5 hafta sonra uygulanırsa daha olgun, renkli ve gevşek meyve oluşmasını sağlar ( Kaşka ve Küden, 1992). Yine kirazda büyük ve sert meyve elde etmek için GA uygulamaları gereklidir. Elmada ise meyvenin şekil ve büyüklüğünü artırmak için 5-25 ppm GA taç yapraklar dökülünce uygulanmalıdır.
Armutta, meyve oluşumunu, yani verimi artırmak amacıyla tam çiçeklenmede veya taç yapraklar dökülünce 100 ppm’ lik GA uygulaması tavsiye edilir
Erikte, meyve kalitesini artırmak amacıyla 20-50 ppm GA hasattan 4-5 hafta önce uygulanmalıdır.
Üzümlerde, meyve ve salkım büyüklüğünü artırmak amacıyla çeşitlere bağlı olarak 2,5-20 ppm GA tam çiçeklenmede veya hemen sonra uygulanmalıdır. Bazı üzüm çeşitlerinde ise olgunlaştırmayı çabuklaştırmak ve meyve büyüklüğünü artırmak amacıyla 100 ppm GA’ in meyve oluşumunda uygulanması önerilir.
Yaban mersini ve frenküzümünde ise, meyve oluşumu ve büyüklüğünü artırmak amacıyla 10-50 ppm’lik GA uygulamaları tam çiçeklenme veya taç yapraklar dökülünce uygulanır.
Armutta, 2-7,5 ppm 2,4,5-TP hasattan sonra uygulanırsa meyve oluşumu artmaktadır. Böğürtlende NOAA 50-100 ppm dozunda, meyveler yarı büyüklüğe ulaştığında uygulanırsa meyve oluşumu artmaktadır (Westwood, 1993).
Öte yandan olgunluğun ve meyve renginin geciktirilmesi de bazı durumlarda ekonomik girdi sağlayabilir. Bu yüzden meyvenin renk değişiminin ve olgunluğunun geciktirilmesi özellikle kiraz, vişne, şeftali gibi çeşitlerde önem arz etmektedir.
Koyu kirazlara geç dönemde uygulanan 10-20 ppm’ lik (rengin saman sarısı olduğu dönemde) GA3 kırmızı rengin oluşumunu 3-4 gün geciktirmekte ve verilen renk dönemindeki meyve büyüklüğünü artırmaktadır. Ayrıca bu uygulama yağmur çatlaklarına maksimum duyarlılığın periyodunu geciktirmektedir. Buna ilaveten uygulama görmüş meyve daha sık dokulu olmaktadır.
Limonlarda, yaz boyunca dayanma önemlidir. Bu amaçla renk değişimi mümkün olduğunca geciktirilmeli ve yeşil renkli meyveler üretilmelidir. Hasat öncesi 10 ppm GA+ 1000 ppm CCC kombinasyonu uygulanmış ve meyve rengi geciktirilmiştir.
Turunçgillerde, daha kolay alıcı bulmak açısından kabuk rengi ve meyve buruşukluğu oldukça önemlidir. Meyveler 3-4 cm olunca 20 ppm GA uygulaması renk gelişimini azaltmaksızın buruşmayı oldukça azaltmaktadır (Özgüven, 1994).
3.16.2. Sebzelerde
Soğanda, 50 ppm’lik tek bir GA uygulaması çiçek saplarını üniform bir şekilde uzatmış daha fazla çiçek salkımı üretmiş ve sonuçta verim % 30 kadar artmıştır.
Ispanaklarda, 20 ppm GA hasattan 2 hafta önce uygulandığında verimi ve gövde uzunluğunu artırmıştır.
Kavunda, 240 ppm Etephon + 100 ppm GA’ in verimi önemli derecede artırdığı belirtilmiştir.
Enginarlar 7-8 yapraklı iken yani hasattan 4 hafta önce 20 – 40 ppm GA uygulamanın verimi artırdığı belirtilmiştir (Özgüven, 1994).
Domateslerde, 2,4-D, NOXA ve 4-CPA’nın verim ve kalite üzerine etkileri ile ilgili yapılan bir araştırmada NOXA ve 4-CPA’nın 2,4-D’ye göre daha iyi sonuç verdiği ve bitki başına verim ile meyve sayısının 2,4-D’den daha fazla olduğu bulunmuştur (Demir ve ark., 1991).
3.17. Cinsiyet Belirlenmesi
Cinsiyet tiplerinin oluşması, genetik koşullara bağlı olmakla beraber, sık sık dış faktörlerle de değişebilir. Özellikle bir ve iki evcikli bitkilerde cinsiyet belirmesinin etkilenmesi ıslah çalışmalarında önemli rol oynar. Cucurbitaceae’ ler üzerinde büyütücü ve engelleyici maddelerin etkileri uygulama zamanına bağlı olup, hıyarların saf dişi çiçek hatlarında; topraktan; çıkış döneminde 2000 ppm GA uygulanması erkek çiçeklerin oluşmasında yararlı olmuştur. Böylece hibrit tohumun elde edilmesinde kullanılan dişi çiçek hatları kolayca yetiştirilebilir. Hiçbir erkek organ oluşturmayan domates mutantlarında, GA uygulamasından sonra erkek organları ve fonksiyonel polenler meydana gelmiştir (Güleryüz, 1982).
BGD’ lerin kullanım alanları, uygulama dozları ve uygulama zamanları Tablo 5‘de verilmiştir.
Tablo 5. BGD’ lerin kullanım alanları, konsantrasyonları ve uygulama zamanı.
Kullanım Alanı |
Ürün |
Konsantrasyon (ppm) |
Uygulama Zamanı |
G İ B B E R E L L İ N L E R ( G A ) |
|||
Sarı virüs etkisini azaltmak |
Vişne |
15-25 |
Taç yapraklar döküldükten 10-15 gün sonra |
Olgunlaşmayı ertelemek |
Kiraz |
5-10 |
Hasattan 3 hafta önce |
Büyük sert meyve |
Kiraz |
|
|
Yağmur çatlağını engellemek |
Kiraz |
|
|
Meyvenin şekil ve büyüklüğünü artırmak |
Elma |
5-25 |
1. taç yaprak dökülünce |
Meyve oluşumunu artırmak |
Armut |
10-20 |
Tam çiçeklenme veya taç yapraklar dökülünce |
Erken olgunlaşmayı önlemek |
Armut |
100 |
Hasattan 4 hafta önce |
Meyve kalitesini artırmak |
İtalyan eriği |
20-50 |
Hasattan 4-5 hafta önce |
Meyve oluşumu ve büyüklüğünü artırmak |
Yaban mersini ve frenküzümü |
10-50 |
Tam çiçeklenmede veya taç yapraklar dökülünce |
Meyve ve salkım büyüklüğünü artırmak |
Siyah korint üzümü |
2,5-5 |
Tam çiçeklenmeden hemen sonra |
Meyve büyüklüğünü artırmak |
Tomphson çekirdeksiz üzümü |
2,5-20 |
Tam çiçeklenmede |
Salkımları gevşetmek |
Tomphson çekirdeksiz üzümü |
20-40 |
Meyve oluşumunda |
Çekirdeksizliği teşvik etmek |
Delavare üzümü |
100 |
Tam çiçeklenmeden önce |
Meyve büyüklüğünü artırmak ve olgunlaşmayı çabuklaştırmak |
Delavare üzümü |
100 |
Meyve oluşumunda |
Salkımları gevşetmek ve çürümeyi azaltmak |
Sık salkımlı üzümlerde |
1-10 |
Tam çiçeklenmeden 2-3- hafta önce |
Çekirdekten filizlenmeyi artırmak |
Elma, armut, kiraz, fındık |
5-100 |
Filizlenme öncesi |
O K S İ N L E R ( NAA, NAD, IBA, 2,4-D, 2,4,5-TP) |
|||
Kimyasal seyreltme |
Elma |
10-20 (NAA) |
Tam çiçeklenmeden 15-25 gün sonra |
Kimyasal seyreltme |
Armut |
10-15 (NAA) |
Tam çiçeklenmeden 15-21 gün sonra |
Kimyasal seyreltme |
Elma |
20-50 (NAD) |
Tam çiçeklenmeden 7-14 gün sonra |
Meyve oluşumunu artırmak |
Armut |
2-7,5 (2,4,5-TP) |
Hasattan sonra |
Hasat öncesi dökülmeyi önlemek |
Armut |
10 (NAA) |
Hasattan 3 hafta önce |
Hasat öncesi dökülmeyi önlemek |
Elma |
20-50 (NAA) |
Hasattan 3-4- hafta önce |
Hasat öncesi dökülmeyi önlemek |
Elma |
10 (2,4,5-TP) |
Hasattan 5-6 hafta önce |
Hasat öncesi dökülmeyi önlemek |
Kayısı ve İtalyan eriği |
5-20 (2,4,5-TP) |
Çekirdek sertleştikten 2 hafta sonra |
Yağmur çatlaklarını önlemek |
Kiraz |
1 (NAA) |
Hasattan 35 gün önce |
Kök sürgünlerini kontrol etmek |
Elma, armut, erik, kiraz, fındık |
1000 (2,4-D veya NAA) |
Erken yazda |
Meyve oluşumunu artırmak |
Böğürtlen |
50-100 (b-NOAA) |
Meyveler yarı büyüklüğüne ulaştığında |
Çelikleri köklendirmek |
Çeşitli türler |
20-200 (IBA soak) |
Yaralar onarılmadan önce |
Çelikleri köklendirmek |
Çeşitli türler |
500-5000 (IBA quick dip) |
Yaralar onarılmadan önce |
Kullanım Alanı |
Ürün |
Konsantrasyon (ppm) |
Uygulama Zamanı |
S İ T O K İ N İ N L E R ( BA, Kinetin) |
|||
Dallılığı artırmak |
Çeşitli türlerde |
100-200 |
Erken yazda |
Meyve boyunu artırmak |
Elma |
25 (BA) |
Tam çiçeklenmede veya tam çiçeklenmeden 10 gün sonra |
Çekirdekten filizlenmeyi artırmak |
Çeşitli türlerde |
100-500 |
1 gün ıslatılarak |
E T İ L E N D O Ğ U R U C U L A R ( Etephon) |
|||
Çiçeklenmeyi başlatma |
Birçok tür |
100-1000 |
Erkan yaz |
Kimyasal terbiye |
İtalyan eriği |
200-500 |
Erken yaz |
Kimyasal seyreltme |
Şeftali, erik, elma |
20-200 |
Tam çiçeklenmeden 4-8 hafta sonra |
Olgunlaşmayı teşvik etmek |
Elma, incir |
250-500 |
Hasattan 1-2 hafta önce |
Kabukların çatlamasını hızlandırmak |
Ceviz |
400-500 |
Erken kabuk çatlatıldığında |
Dış kabukların yarılmasını hızlandırmak |
Fındık |
900-1000 |
Fındıkların ilk gevşek zamanı |
Meyve kopmasını teşvik etmek ve hasadı kolaylaştırmak |
Yaban mersini ve frenküzümü |
500-2000 |
Hasattan 10 gün önce |
Meyve kopmasını teşvik etmek ve hasadı kolaylaştırmak |
Şeftali, kiraz, erik, elma |
500-2000 |
Hasattan 10 gün önce |
Meyve kopmasını teşvik etmek ve hasadı kolaylaştırmak |
Üzüm |
250 |
Hasattan 2 hafta önce |
Göz açılmasını ertelemek |
Kiraz, erik, şeftali (Nursery stock) |
200-800 |
Erken yağmurlama |
Yaprakların dökülmesini hızlandırmak |
Satılacak fidanlarda |
2000 |
Hasattan önce |
Çekirdekten filizlenmeyi artırmak |
Çeşitli meyve türlerinde |
100-500 |
1 gün ıslatılarak |
B Ü Y Ü M E G E C İ K T İ R İ C İ L E R ( SADH, CCC ) |
|||
Meyve oluşumunu artırmak |
Üzüm |
100-1000 (CCC) |
Yapraklara sprey |
Çiçeklenmeyi başlatma |
Armut |
1000 (CCC) |
Tam çiçeklenmeden 40-50 gün sonra |
Çiçeklenmeyi başlatma |
Armut, elma |
500-1000 (SADH) |
Tam çiçeklenmeden 30-40 gün sonra |
Büyümeyi kontrol etmek |
Elma |
1000-2000 (SADH) |
Tam çiçeklenmeden 30 gün sonra |
Hasat öncesi dökülmeyi önlemek ve kaliteyi artırmak |
Elma |
1000-2000 (SADH) |
Tam çiçeklenmeden 45-60 gün sonra |
Çiçeklenmeyi ertelemek ve meyveliliği artırmak |
Elma |
4000 (SADH) |
Yağmurlama sprey |
Olgunlaşmayı ilerletmek, renkli ve gevşek meyve |
Kiraz, şeftali, erik |
500-2000 (SADH) |
Tam çiçeklenmeden 2-5 hafta sonra |
Çiçeklenmeyi ertelemek |
Badem |
2000-4000 (SADH) |
Haziran, Eylül, Ekim aylarında |
Meyve oluşumunu artırmak |
Üzüm |
2000 (SADH) |
Erken çiçeklenme döneminde |
Erken olgunlaşmayı önlemek |
Armut |
SADH |
Hasattan 30 gün önce |
Kimyasal terbiye ve dallandırma |
Armut |
500 (SADH) |
Erken yaz |
T I B A |
|||
Dal açılarını artırmak |
Çeşitli türler |
50 |
Sürgünler çıktıktan 3-4 hafta sonra |
Çiçek açmayı başlatmak |
Çeşitli türler |
25 |
Tam çiçeklenmeden 4-6 hafta sonra |
4. TÜRKİYE' DE BGD KULLANIMI
4.1. Ülkemizde BGD' lerin Kullanım Alanları
Ülkemizde BGD kullanımı çeşitli sorunlardan dolayı yeterince yaygın değildir. Ancak belli alanlarda yine de başarıyla kullanılmaktadır. Bu alanların başında örtüaltı sebzeciliği gelmektedir. Özellikle domates ve patlıcanda partenokarpik meyve tutumunu sağlamak amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu amaçla eskiden 2.4-D kullanılmaktaydı. Ancak bu BGD' nin insan sağlığına zararlı olduğu iddiaları sebebiyle yasaklanmış ve yerine 4-CPA ve BNOA kullanılması tavsiye edilmiştir (Ertekin, 1997).
Bir diğer kullanım alanı muz, limon gibi meyvelerin sarartılması ve diğer birçok meyvenin erken olgunlaştırılması amacıyla etilen kullanılmasıdır. Gelişen Pazar isteklerine bağlı olarak hızlı bir şekilde olgunlaştırılan ve piyasaya sürülen meyve ve sebzeler bugün oldukça yaygındır.
Ülkemizde hemen hemen en yaygın kullanılan bir diğer BGD ise GA' tir. Zira kirazdan üzüme, elmadan süs bitkilerine kadar geniş bir biçimde kullanım alanı bulmuştur. Genellikle üzümde, çekirdeksizliği teşvik ve meyve ve salkım büyüklüğünü artırmak amacıyla; kirazda, büyük ve sert meyve elde etmek için; diğer bazı meyvelerde (elma, armut vs.) daha iri meyve elde etmek için ve süs bitkilerinde daha erken ve homojen çiçek açmasını sağlamak amacıyla GA kullanılmaktadır.
Kullanım alanlarından biri de özellikle fidan üretimi ile ilgilenen yetiştiriciler tarafından çelikle köklendirmeyi sağlamak amacıyla IBA kullanılmasıdır. Birçok meyvenin çelikleri IBA muamelesine tabi tutulduklarında daha hızlı köklenmektedir.
Bunların yanında küçük çaplı çeşitli uygulamaların olduğu muhakkaktır. Ancak önceki bölümlerde anlatılan kullanım alanlarının çeşitliliği yanında belirtilin kullanımların çok sınırlı kaldığı açıktır. Bu durumun başlıca sebepleri ve bu alanda karşılaşılan sorunlar aşağıda anlatılmıştır.
4.2. BGD Kullanımında Karşılaşılan Sorunlar
4.2.1. İnsan Sağlığı İle İlgili Sorunlar
BGD’ lerin insan sağlığına etkileri konusunda çok net bilgiler bulunmamaktadır. Ancak özellikle 2,4-D’ nin insan sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğu konusunda bazı görüşler bulunmaktadır. Bu yüzden 2,4-D Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yasaklanmıştır. Büyüme düzenleyicilerin rasgele ve bilinçsizce kullanılmaları sonucu bu maddelerin kullanılmaları ve üretimleri ruhsata bağlanmıştır. 2,4-D yakın zamana kadar özellikle domates ve patlıcanda partenokarpik meyve oluşumunu teşvik amacıyla sıkça kullanılmaktaydı. Bugün bu maddenin yerine 4-CPA ve BNOA’ in kullanılmasına izin verilmiştir.
2,4-D’ nin insan sağlığına etkileri, davranış ve şekil bozuklukları, genetik yapıda bozukluklar, sinir sisteminde oluşturduğu bozukluklar olmak üzere sınıflandırılabilir (Ertekin, 1997).
2,4-D üzerine yapılmış çok sayıda araştırma mevcuttur. Örneğin memeli hayvanlar ve kuşlar üzerinde yapılan çalışmalarda canlı ağırlık başına 100-300 mg 2,4-D verilince ani ölümlerin oluştuğu, canlı ağırlık başına 10 mg’ ın üzerindeki dozlarda ise doğum ve üreme kusurlarının meydana geldiği bildirilmiştir.
Bazı araştırıcılar Vietnam savaşı sırasında ağaçların yapraklarını dökmek amacıyla dökülen 2,4-D’ nin, savaş sonrasında bu maddeyle temas eden insanlarda, doğum anormallikleri ve tümör vakalarını artırdığını iddia etmişlerdir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde 2,4-D’ nin meyvelerde kalıntı durumunun belli limitlerin altında olması istenmektedir. Bazı ülkeler hiç kalıntı istemezken, Almanya’da turunçgiller için 2 ppm, diğer ürünler için 0,1 ppm; Kanada’da turunçgiller için 2 ppm, kuşkonmaz için 5 ppm kalıntıya izin verilmektedir. İsveç’te ise bu oran tüm tarım ürünlerinde 0,05 ppm olarak kabul edilmektedir (Rhimakii ve ark., 1982).
Özetle BGD’ ler yeterli dozda ve tam zamanında uygulanırsa insan sağlığı açısından pek zararlı olmamakta, ancak aşırı doz ve zamansız yapılan uygulamalar BGD’ lerin meyvelerin üzerinde kalıntı etkilerinin fazla olasından dolayı zararlı olabilmektedir. Öte yandan uygulama esnasında dikkatsizlik sonucu sözkonusu maddeleri göz, cilt vs.’ ye teması bazı akut etkiler oluşturabilmektedir (Ertekin, 1997).
4.2.2. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar
Ülkemizde BGD’ ler yetiştiriciler tarafından yeterince tanınmamakta ve halk arasında genelde hormon sözcüğünden kaynaklanan bir güvensizlik bulunmaktadır. Diğer yandan sözkonusu maddelerin çoğunluğunun piyasada suda eriyebilir preparatlarının bulunmaması da bu maddelerin yaygınlaşmamasının sebeplerindendir (Hızal, 1985). Bunlar BGD’ ler ile ilgili sosyo ekonomik sorunlardır. Teknik sorunlara gelince;
BGD’ ler bitkilerde su, karbonhidrat ve besin maddelerinin uygun oranda bulunması durumunda beklenen etkiyi sağlamakta aksi halde hiç etki etmediği gibi ters etkiler de ortaya çıkabilmektedir. Bu temel maddelerin bitkilerde uygun oranda bulunabilmesi, toprak işlemesi, sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele gibi kültürel işlemlerin yerine getirilmesiyle orantılıdır.
Ülkemizde kurulu bulunan meyve bahçelerinin çoğunda bu kültürel işlemlerin yeterince yapılmaması, BGD’ lerin istenen etkiyi vermemesine ve dolayısıyla güvensizliğe neden olmaktadır (Çimen, 1988; Hızal, 1985).
Diğer bir önemli konu, BGD’ lerin konsantrasyonları ve uygulama zamanıdır. Yetersiz veya fazla konsantrasyon çok olumsuz etkiler oluşturabileceği gibi, uygulama zamanının tam belirlenememesi de istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Zira aynı düzenleyici, kısa zaman aralıklarıyla uygulandığında birbirinden tamamen farklı neticeler doğurabilmektedir. Mesela NAA çiçeklenme sonrasında elmada kimyasal seyreltme için kullanılırken, daha sonraki uygulamalarda hasat öncesi meyve dökülmesini önlemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu yüzden uygun konsantrasyonda ve zamanda yapılmayan uygulamalar BGD’ lere karşı bir tepki oluşmasına neden olmaktadır (Westwood, 1993).
Bunun yanında uygulama esnasında yapılan hatalar gerek insan sağlığı ve gerekse bitkiler açısından sakıncalı durumlar ortaya çıkarabilmektedir. BGD uygulamalarında dikkat edilecek hususları şöylece sıralayabiliriz;
1. BGD’ ler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğünden ruhsatlı olmalıdır.
2. BGD solüsyonu hazırlanırken preparat solunmamalı, havadar bir ortamda hazırlanmalıdır.
3. Gerek BGD’ ler ve gerekse kullanılan bütün ilaçlar insan sağlığı açısından zararlı olduklarından hazırlama ve uygulama sırasında maske ve eldiven kullanılmalıdır.
4. Uygulanacak doz tam olarak hazırlanmalıdır.
5. Uygulamadan önce stok veya solüsyon iyice çalkalanmalıdır.
6. BGD uygulamalarında kullanılacak araçlar temiz olmalı, boş ilaç kapları BGD uygulamalarında kesinlikle kullanılmamalıdır.
7. BGD uygulamalarında kullanılan kap ve aletler ilaçlama veya başka amaçlarla kullanılmamalıdır.
8. BGD uygulamasında kullanılan kap ve aletler oturulan kapalı yerlerde ve yiyecek bulunan buzdolaplarında saklanmamalıdır.
9. BGD uygulaması sırsında ilaç buharı ve zerreleri solunmamalıdır.
10. BGD uygulamaları sırasında bir şey yenmemeli ve sigara içilmemelidir.
11. Uygulamadan sonra eller ve yüz bol su ve sabun ile iyice yıkanmalıdır.
12. BGD’ ler orijinal şişelerinde ve direk güneş ışığı bulunmayan serin yerlerde ve kilit altında bulundurulmalıdır.
13. Bekletilmiş solüsyonlar kullanılmamalı, solüsyonlar ihtiyaç duyulan kadar hazırlanmalıdır.
14. Doz çok iyi hazırlanmalı kullanılan BGD’ ye göre dozların değişebileceği unutulmamalıdır (Ertekin, 1997; Sevgican, 1989).
4.3. Ülkemizde Görülen Bazı Yanlış Uygulamalar ve Sonuçları
Ülkemizde BGD kullanımı henüz istenilen seviyede olmamasına karşılık mevcut uygulamalarda da birçok olumsuz durumla karşılaşılmaktadır. Bunlar genellikle yetiştiricilerden kaynaklanan ve yanlış uygulamalara dayanan olumsuzluklardır. Söz konusu yanlış uygulamaları başlıca şu başlıklar altında toplayabiliriz.
1. Ne kadar çok uygulama yaparsan (1 yerine 2 veya daha fazla uygulama) o kadar iyi sonuç alırım düşüncesi
2. Uygulama zamanını tam tespit edememe veya buna pek önem vermeme
3. Doz ayarlamasında yeterince hassas olamama veya dozu ne kadar artırırsam o kadar iyi etki eder mantığı
4. Alıştığı ve sonucunu gördüğü BGD' yi ne pahasına olursa olsun temin edip uygulama
5. Ekonomik kaygıyla aşırı doz kullanımı (Özellikle etilenle meyve olgunlaştırılması amacıyla)
6. Teknik bilgileri yetersiz kişilerin tavsiyeleri
7. Gereksiz yere ve hiçbir mesnede oturmayan aleyhte propagandalar
8. Uygulama esnasında gereken hassasiyeti göstermeme
Bunları kısaca açmak gerekirse;
1. BGD' ler amaca göre belirlenen ve tavsiye edildiği şekilde uygulanmalıdırlar. Aksi halde hiç beklenmeyen ve büyük ekonomik kayıplara neden olan sonuçlar ortaya çıkabilir. Mesela, Akşehir bölgesinde yaygın bir şekilde kiraz üretilmekte ve üretilen kirazların büyük çoğunluğu ihraç edilmektedir. Bu bölgede daha sert ve iri kiraz elde edilmesi amacıyla GA uygulaması Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü tarafından tavsiye edilmekte ve uygulama zamanı olarak ta meyve renginin saman sarısından kırmızıya dönmeye başladığı günlerde tek uygulama şeklinde tavsiye edilmektedir. GA bu şekilde uygulandığında ağaçta biraz zamklanma yapsa da gerek insan sağlığı açısından ve gerekse bitki açısından önemli bir olumsuzluk oluşturmamakta ve buna karşılık daha sert, daha iri ve daha dayanıklı meyveler elde edilmesini sağlamaktadır. Ancak bazı yetiştiriciler daha fazla uygulamayla daha büyük ve çok meyve alacaklarını düşünerek 2 hatta 3 uygulama yapmışlar ve sonuçta kiraz ağaçlarında aşırı zamklanmanın yanında odunsu dokularda aşırı uzama ortaya çıkmıştır. Yani yaprak ve çiçek gözünden yoksun odunsu dallanmalar meydana gelmiş ve yetiştiriciler büyük ekonomik kayba uğramışlardır.
2. BGD kullanımında uygulama zamanının tam olarak tespiti çok önemlidir. Önerilen zaman takip edilip tam zamanında uygulama yapılmalıdır. Bu da ciddi bir gözlem ve teknik bilgi gerektirir. Maalesef yetiştiricilerimizin önemli bir kısmı bu konuda yeterince hassas olamamakta, birkaç gün, hatta birkaç hafta önce veya sonra uygulama yapmanın pek fark etmediğini düşünmektedirler. Oysa aynı BGD, mesela PP-333 elmada tam çiçeklenmeden hemen sonra uygulanırsa kara leke ve küllemeye karşı koruyucu olurken, 2-3 hafta sonra uygulandığında ise % 20-70 oranında sürgün gelişmesini azaltabilmektedir. Bir başka örnek verecek olursak, yine elmada, NAA tam çiçeklenmeden 2-3 hafta sonra uygulanırsa kimyasal seyreltme sağlarken, hasattan 3 hafta uygulanması hasat öncesi meyve dökülmesini önlemektedir. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere BGD' ler uygulanırken belirtilen zamanlara aynen riayet edilmelidir.
3. Uygulama dozu konusunda da yeterli duyarlılık bulunmamaktadır. Zira kullanılan BGD' lerin çoğu ppm gibi çok hassas konsantrasyonlarda önerilmektedir. Yetiştiricilerimizde doz ayarlama konusunda yeterli bilgiye ve donanıma sahip olmadıklarından doz hassasiyeti sağlanamamaktadır. Son yıllarda g/l olarak yetiştiricilerin anlayabileceği ve ayarlayabileceği konsantrasyonlarda doz önerileri yapılmakta ve piyasadaki ticari preparatların çoğu buna göre üretilmektedir. Ülkemizde piyasada bulunabilecek bazı BGD' lerin ticari isimleri ve konsantrasyonları Tablo 6' da verilmiştir (Ertekin, 1997; Kaygısız, 1997; Burak, 1991). Ancak yetiştiricilerimizin bazıları fazla doz daha iyi etki eder zihniyetinde olduklarından kasıtlı olarak aşırı doz uygulayabilmektedirler. Yanlışlıkla dahi olsa fazla doz uygulanması meyve kalitesini düşürebilmektedir. Örneğin domateslerde doz tam ayarlanamazsa içi boş ve bozuk şekilli meyveler ortaya çıkabilmektedir. Bu da beklenilenin aksine ekonomik kayıp demektir.
4. Ülkemizde yakın zamana kadar kullanılmakta olan 2,4-D bakanlıkça yasaklanmasına rağmen bazı yetiştiriciler kullandıkları ve sonucunu gördükleri bu maddeyi yasa dışı yollarla temin edip kullanabilmekte, böylece hem suç işlemekte hem de toplum sağlığını tehlikeye atabilmektedirler. Bu davranışın sebebi alternatif olarak önerilen BGD' lerden aynı sonucu alamama endişesi olsa gerektir. Oysa yapılan araştırmalar, 4-CPA ve BNOA' nın en az 2,4-D kadar, hatta ondan daha iyi meyve tutumu sağladığını ortaya koymuştur (Ertekin, 1997).
5. Etilen ve kükürt meyve ve sebzeleri daha hızlı olgunlaştıran maddelerdir. Ancak meyve ve sebzelerin çok hızlı olgunlaştırılması tat ve iç görünümlerinin bozuk kalmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden piyasada dışı kırmızı fakat ekşi çilekler, dışı sapsarı fakat tatsız muzlar, dışı kırmızı ancak içi yeşil domatesler bulunabilmektedir. Bu uygulamalar tamamen talep durumuna baplı olarak piyasaya hızlı ve bol miktarda ürün sevk edebilme kaygısının, diğer bir deyişle ekonomik kaygıların bir sonucudur. Zira artan talebi karşılayabilmek için meyve ve sebzelere bol miktarda söz konusu maddeler tatbik edilmekte ve tüketiciler yanıltılmaktadır. Bu konuda yetkililere, yani denetleme durumunda olan kişi ve kurumlara büyük görev düşmektedir.
6. Ülkemizde karşılaşılan aksaklıkların bir diğeri de teknik bilgisi yetersiz, fakat çok şey bildiğini zanneden kişilerin tavsiyeleridir. Maalesef böyle kişiler yetiştiricileri yanlış yönlendirmekte ve bunun tabi sonucu olarak ta yanlış uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple yetiştiriciler BGD' leri kullanmadan önce mutlaka konunun uzmanlarına danışmalıdırlar.
7. Öte yandan, konuya tam vakıf olmayan ancak hormon sözcüğüne takılıp bilgisizlikten veya kasten BGD' ler aleyhine asılsız propaganda yapan kişilerde BGD' lerin uygulanmasında olumsuz etki yapmaktadırlar. Oysa BGD' ler, insan veya hayvan vücudundaki hormonlardan farklıdırlar. Önerilen maddeler, yine önerilen zaman ve dozlarda kullanılırlarsa insan sağlığı açısından bir tehlike arz etmezler. Çünkü bu maddelerin önemli bir kısmı gerektiği gibi uygulanırsa meyve ve sebzelerin üzerinde ya hiç kalıntı bırakmamakta, ya da eseri miktarda yani, insan sağlığı açısından tehlike oluşturmayacak kadar az kalıntı bırakmaktadırlar. Kaldı ki bitkilerin bünyelerinde doğal olarak bu maddelerin bulunduğu unutulmamalıdır.
8. BGD uygulamaları tavsiye edilen şekillerde yapılmalıdır. Çünkü bazen herhangi bir organa uygulanması gereken BGD bir başka organa değerse tahribata sebep olabilmektedir. Örneğin, domates ve patlıcanda BGD’ ler daldırma veya püskürtme şeklinde uygulanırken sadece çiçek salkımları muameleye tabi tutulmalı, diğer bitki organlarına madde temas ettirilmemelidir. Zira uygulama esnasında BGD yapraklara temas ederse, yaprakların buruşmasına ve yanmasına sebep olabilir. Bir başka örnek verirsek, bir engelleyici olan PP-333 topraktan fazla miktarda uygulanırsa kök gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu sebeple kök gelişimini tamamlayamamış bitkilerde PP-333'ün yapraktan uygulanması tavsiye edilir.
Tablo 6. Ülkemizde piyasada bulunabilecek bazı BGD preparatları
Gurubu Kimyasal Adı Ticari İsmi Konsantrasyon
O K S İ N 4-CPA TONITOM
FURİTTOMAT
KEMITRON
POLYTOMAT 7 g/l
4-CPA TOMATOTONE
KEMITRON
PADOMIN
MEYTUT 14 g/l
BNOA SPRAFER 50
MASS-BETAFER
POLYNAR 50 g/l
NAA+NAD MASSFRUIT
TONIFRUIT %1,18+0,43
GİBBERELLİN GİBBERELLİK ASİT
(Sıvı Formülasyonlar) GİBBEX 16.6 g/l
AGRO-GİBB
TAR-GİBREL
FUUIT-GİBB
GİBNAR
ARI GİBB
PRO-GİBB
BİO-GİBB 20 g/l
GİBBEX
PRO-GİBB PLUS 10 g/l
GİBBERELLİK ASİT
(Suda Çözünebilir Toz Formülasyonlar) SÜPER GİBB % 3,1
GİBBERELLİK ASİT
(Suda Çözünebilir Tablet Formülasyonlar) BERELEX % 0,96
CEKU-GİBB
MASS GİBB TABLET